"Çuvaldaki Fare Teorisi”
Hikâyenin Mısır’da
geçtiği anlatılır. Bir tarım mühendisi trene biner yanına da elinde çuval
köylü olduğu her halinden belli bir adam oturur. Tarım mühendisi;
köylünün elindeki çuvalı ayakları arasına aldığını ve arada bir de çuvalı ağzı
ile tabanından tutarak sallayıp ters çevirdiğini sonra tekrar
ayakları arasına koyduğunu ilgi ile izlemiş. Köylü bu hareketini her
dokuz on dakikada bir tekrar edip duruyormuş. Bu durum yolculukları
boyunca devam ederken artık iyice meraklanan mühendis, köylüye:
- Ne var çuvalda, neden
ikide bir sallayıp ters çevirip sonra ayaklarının arasına alıyorsun? Köylü,
- Bey ben fareleri
ve sıçanları yakalar sonrada bunları bir araştırma ofisine satıyorum; Onlar da
fareleri laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar.
- Tamam da neden
sallayıp ters çevirip tekrar ayaklarının altına alıyorsun?
- Bey eğer çuvalı dokuz
on dakikada bir sallamaz ve ters çevirmezsem fareler rahatlarlar ve
ortama uyum sağlarlar sonrasında da çuvalı kemirip çuval esaretinden
kaçarak kurtulurlar. Kaçıp kurtulmayı düşünmelerini engellemek için fareleri
sürekli korkutup gerginliklerini artırmak gerekir. O zaman bu
sallanmanın ve ters çevirmenin nedeni olarak birbirlerini suçlarlar ve sürekli
çatışırlar, içgüdüsel olarak da çuvalda olduklarını unuturlar. Ben de onları
kaçırmadan araştırma ofisine rahatlıkla götürebilir ve paramı
alırım.
Mühendis bey, köylünün
bu keşfi ve düşünce şekline bir hayli şaşırdı ve uzun süre kalakaldı. Sonra
dehşetle emperyalist ülkelerin de geri bıraktıkları ülkelerin halklarına
benzer bir uygulamayı yaptıklarını düşündü... Bu uygulamaya da " çuvaldaki
fareler" teorisi denildi.
Şimdi Türkiye
açısından düşünüyorum da Kurtuluş Savaşımızdan sonra uzun süre hızlı
kalkınmamızın ve portakal, limon paraları ile uçak, lokomotif, dokuma,
şeker, çelik, çimento, silah, kağıt ve ayakkabı fabrikaları kurabilmemizin
nedeni "Tam Bağımsız Türkiye" olabilmemizmiş meğer. Yani
ülkemizi sallamalarına ve halkımızı strese sokmalarına izin verilmeyince
neler başarılıyormuş bunu iyice anladım. Bir anladığım da şu: Mustafa
Kemal Atatürk'ten sonra bize ve bizim gibi ülkelere uygulanan bu çuvaldaki
fareler teorisi ile hazırlanan siyasi tuzakları hem anlayarak hem de
halkımıza anlatarak yol yürümemiz gerekiyor. Ne zaman ülkemiz azıcık
kendisini toparlasa, halkımız huzur hissetmeye başlasa hemen içeriden ve
dışarıdan hassasiyetlerimiz de kaşınarak sallama, korkutma, karışıklık kargaşa
faaliyetleri yoğunluk kazanıyor. İşbirlikçi rengarenk ihanet de bunların
zeminini hazırlıyor. İşte laik-anti laik, alevi-sünni, türk- kürt-arap
kavgaları kızıştırılıyor. Vekalet alanlar terör dahil her yolu mubah görerek
sağlıklı düşünmemizin ve birlik sağlayabilmemizin, halkımızın refah
düzeyinin yükselmesinin ve üretmesinin önüne geçiyorlar. Zincirlerimizi kırmayı
düşünebilmemizi unutturuyorlar. Halkımızı çuvaldan çıkmayı düşünemez duruma
getiriyorlar. Kayyumlar devreye giriyor, terör azıyor !.. Sonra …"makber
ve her yer karanlık". Celladımıza olan aşkımızı tazeleyip duruyoruz. Eeey
halkım bu olanlar sana da çok tanıdık ve yaşanmış gelmiyor mu?
Emperyalistlerin ve
onların maşalarının çirkin ve ahlaksız amaçlarına ulaşmak için salladıkları,
aşımıza geçirdikleri çuvallardan kurtulmamız gerekiyor. Yurtta ve dünyada
barışı sağlamamız gerekiyor. Bunun yolu çoklu düşünebilmek, kardeşliğimize
karşı yapılan her eyleme tepki vermek, aymak, uyanmak, uyarmak ve uyandırmaktan
hiç vazgeçmeden gece gündüz çalışmak diyorum... 06.11.2024 hyetgin
1 yorum:
Çok güzel bir benzetme yapmışsın. Aklına eline sağlık. Ülkemizin fotoğrafı budur.👏
Yorum Gönder