10 Kasım 2022 Perşembe

BİR ÇİFT MAVİ GÖZLE BAŞLADIK

    Sevgili Öğrencilerim,

    Her şey bir çift mavi gözle başladı.

  Türkiye'nin kurtuluşunun dönüm noktası... Mustafa Kemal Atatürk gibi bir öndere sahip olmasıdır. İşte bugün bu Büyük Önderi anmak amacıyla buradayız.

  Hindistan'ın kurtarıcı lideri Mahatma Gandi, 1919 Eylül'ünde : "Mustafa Kemal'in utkusu, Dünya için özgürlük ve bağımsızlık simgesidir. Türkiye orduları bir devri kapatmıştır. Şimdi mazlum ve tutsak devletler ve uluslar artık vazgeçilmez bir reçeteye sahiptir..."demiştir.

   Aynı yıl Ali Cinnah da şöyle söylüyordu. Hem de Londra'da... "Mustafa Kemal ve Türkler, kendileri için hazırlanan tabutu yayılmacıların başına geçirmişlerdir. Şimdi dünyada başlarına tabutlar geçirilecek başka milletler de benzer savaşlara hazırlanmalıdırlar. Ne bizi ne de her kıtada yaşamakta olan tutsak ve mazlum ulusları bundan sonra tutamayacaksınız..."

   İşte Mustafa Kemal Atatürk dünya için böyle bir ışık yakmış önemli insandı.

   Dünya için bu kadar önemli bir kişi olan Atatürk bizim için kimdir? Bir anımla anlatmaya çalışayım. Her şey bir çift mavi gözle başladı.

   Daha ilkokula başlamamıştım. Beş yaşındaydım. Nenemle ilçeye indik. Sokakta yürürken üzerinde Atatürk’ün bir çift mavi gözü görünen yırtılmış bir gazete parçası gördük. Nenem oğlum yerde gördüğün kâğıdı al tozunu sil koynuna koy dedi. Ama tozlanmış dedim. Yere eğildi. Kollarımdan tuttu.

-Bu mavi gözler kimin biliyor musun dedi.

 -Yok dedim.

 Birden gözleri doldu.

- Oğlum, oğulcuğum bu Atatürk dedi. Nenemin gözlerindeki kararlılığı görünce hemen eğildim. Yerdeki gazete parçasını aldım.   

   Tozunu silkeledim. Katlayıp gömleğimin içine koydum. Nenem başımı okşadı.

-”aferin sarı bey “ dedi. Nenemi bu kadar duygulandıran Atatürk kimdi?  Atatürk Ne demekti? Sorular beynimde uçuşup duruyordu.

-Nene Atatürk ne demek, diye sordum.

Durdu. Yine çömeldi. Yine iki kolumdan tuttu yine gözleri nemlendi. Bana hitaben;

-Atatürk demek gündüz çalışmak, gece yatağa tok yatmaktır…

-Atatürk demek, kadında olsan bu sokaklarda korkmadan yürümek demektir...

-Atatürk demek, dünyada hiç kimseye muhtaç olmamak demektir...

-Atatürk demek kız erkek aynı okullarda ayrımsız okumak demektir…

-Atatürk demek kimsesizlerin sahipsiz olmaması demektir…

-Oğlum, Atatürk demek bir Vatanının olması demektir. Anladın mı? Demişti…

-"Anladım" demiştim...

 

   Öylesine anlamıştım ki, aradan 65 yıl geçti her gün yeniden yeniden daha iyi anlıyorum. 

   Sevgili öğrencilerim şimdi görev sizde.

  -Atatürk’ü anlamayanlar olabilir. Anlatacağız.

  -Anlamak istemeyenler olacaktır. Israr edeceğiz.

  -Küçümseyenler de olacaktır. İşte onlara asla boş vermeyeceğiz.

 

   Yalnız Türkiye için değil. Tüm mazlum milletler için... Sömürgeciliğe, emperyalizme, açlığa, yoksulluğa karşı bağımsızlık ve kurtuluşun simgesi Aziz Atatürk!

  -Sen bilimsin!

  -Sen kimsesizlerin sahibisin!

  -Sen Cumhuriyetsin!

  - Sen ışıksın!

   -Sen 20 yy. 21.yy bağlayan Dünya’nın en önemli liderisin!

   Seni rahmet, saygı ve şükranla anıyoruz. Ruhun şad olsun. Ülkün gerçek olacak. Yetiştik çünkü biz. 10.11.2022

                                               Hıfzı Yetgin                                                                                                                                           

                    

 

25 Ekim 2022 Salı

TÜRKÇEMİZE SAHİP ÇIKALIM

 

TÜRKÇEMİZE SAHİP ÇIKALIM   

    Dedem Korkut'u, Atam Bilge Kağan'ı, Kaşgarlı Mahmut'u, Şeyh Edebali'yi, Kadı Bedrettin'i, Yunus'u, Köroğlu'nu, Hoca Nasrettin'i, Evliya Çelebi’yi, Dadaloğlu'nu, Pir Sultan'ı, Karacaoğlan'ı, Karamanoğlu Mehmet beyi ne söyledilerse çevirmen olmadan anlıyorum.

  Azerbaycanlı, Kazakistanlı, Kırgızistanlı, Özbekistanlı, Türkmenistanlı, KKTC.li, Uyguristanlı, Salarlı, Altaylı, Balkarlı, Başkurtistanlı, ÇuvaşistanlıGagavuzyalı, Kırımlı, Tataristanlı, Moğolistanlı, Macaristanlı, Bulgaristanlı kişiler tanıdım. Hepsiyle de tane tane de olsa konuşunca anlaştım. Herkes söylediğimi anladı. Herkesin söylediğini de Ben anladım. Ama Osmanlıca diye bir dilim, Osmanlıca diye yine bir alfabem olmadığı halde farsça ve Arapça karışık bir alfabe ile sarayda konuşulan bir dil yaratılmaya başlandı. Halk bu dile de, bu alfabeye de hiç ısınamadı. Israrla Türkçe konuşmayı sürdürdü. Bu nedenle olsa ki; Osmanlı'nın yazdığını hiç, konuştuğunu da neredeyse sıfıra yakın anlamıyorum.

    Keşke köklerimden ve kültürümden kopmasaydım. Alfabem Uygur olsaydı ya da Göktürk olarak kalsaydı. Mustafa Kemal Atatürk de zaten değiştirmezdi.

  Bu durumda Beni kökümden kültürümden kim koparmış oluyor... Bazı insanlarımızdan Cumhuriyete karşı zaman zaman Çin  devrimi Çin alfabesine, Fransız Devrimi Fransız alfabesine dokunmadı şeklinde eleştiriler geliyor. Cumhuriyet’in değiştirdiği alfabe uydurulmuş bir alfabe idi, bizim alfabemiz değildi. Osmanlıca diye de bir dil zaten yoktu.

   Dünyanın en mantıklı ve matematiksel örüntüsüne sahip dili olan Türkçemize sahip çıkalım.                                       Hıfzı Yetgin

 

24 Ekim 2022 Pazartesi

YÜZLERCE e-kitap LİNKİ OLAN SİTELER

   AŞAĞIDA VERDİĞİM LİNKLERDEN YÜZLERCE  e-kitaba ULAŞABİLİRSİNİZ.                                Öncelikle başlığa tıklayınız. Başlık altında verilen linkleri göreceksiniz. Hangi lini açmak istiyorsanız. O  linki  kopyala/yapıştır şeklinde arama çubuğuna yapıştırınız. İyi okumalar.

https://tr1lib.org/ 

https://openculture.com/

http://www.altkitap.net/

https://www.free-ebooks.net/

https://librivox.org/

https://www.scribd.com/

https://play.google.com/store/apps/details?id=com.FarmWord

https://play.google.com/store/apps/details?id=com.gametime.kelimebulmacaoyunu

26 Eylül 2022 Pazartesi

SAYIN İBRAHİM OKUMAMIŞ'IN LİDER TV. DE YORUMU

                                     TEŞEKKÜR EDERİM SAYIN İBRAHİM OKUMAMIŞ.


ANLAT ANLAT ANLAYANIM OLMUYOR

 

ANLAT ANLAT ANLAYANIM OLMUYOR

Karadeniz’in kıyıcığından bir inançlı hemşerim Antalya’ya konuğum olarak geldi. Evde evin kıblesini sordu. Söyledim. Namazını kıbleye dönüp kıldı. Dün sahile indik. Bir büfeye oturduk, çay içtik. Hemşerim, bana iki dakika müsaade, dedi. Sahile, iri taşlı kumlara yöneldi. Ceketini çıkarıp yere serdi. Sırtını denize verdi. Başladı namaza. Koşarak gittim. Kıbleye dönsene, dedim. Hiç oralı olmadı. Namaz bitti. Geldi yanıma. “Ola ışak babam 90 yaşında ölene kadar sırtını denize verdi, namazını o şekil kıldı, bana da o şekil öğretti. Ben 30 yıldır sırtımı denize verip namazımı öyle kılarım. 30 yıldan sonra bana kıbleyi mi öğretirsin?” Çok uğraştım. “Karadeniz’e sırtını verince kıbleye dönersin. Ama sırtını Akdeniz’e verirsen kıbleye sırtını dönersin.” Dedim, durdum. Hep gülerek “He hee konuş, konuş.” diye cevapladı. 

          Bizim bakanlık yüzünü nereye döndü anlayamıyorum. Ama sırtını öğretmene döndüğü kesin. Öğretmeni, öğretmenlik mesleğini mesleğin ne olduğunu ne olamayacağını hiç düşünmeden bence kimselere de sormadan bazı uygulamalar işleme konuluyor. Eğitimde geldiğimiz nokta da tam bir dağınıklık ve adeta bozgun yaşanıyor. Baş meselemiz uzman öğretmenlikmiş gibi savunanı olmayan bir uygulama ile insanlara yaz tatili zehir edildi.  Bu yorgunluk ve ikilem içinde okulları açtık. Kutlu olsun, dediğim her öğretmen “Neyi kutluyor acaba?” diye biraz da kızgın bir ifade ile anlamsız anlamsız yüzünüze bakıyor. Bu moralsizlik ve yok sayılma ruhu içindeki öğretmenle bir yere varamazsınız.

     Özellikle üst yönetimin aklına ilk gelen çözüm, öğretmeni zapturapt altına almak oluyor.  Oluyor da bunu bugüne kadar başarabilen oldu mu diye bakan da yok. Bakan olarak görevli var da soruna çözüm odaklı bakan yok. Aslında yeni keşiflere de ihtiyaç yok. Dünya neler yapmış diye bir bakılabilse çok yol alınacak. İskandinav ülkelerini Finlandiya’yı falan geçelim. Daha dünkü devlet, eğitimde ve kalkınmışlık düzeyi açısından çok gerilerde yer alan Estonya’ya bir bakalım mesela. Estonya son on yılda neler yapmış, on yıl önce nerede imiş, şimdi dünyanın ilk 5’inde gelişmişlik ve mutluluk ölçümlerinde ise ilk 20 içerisine nasıl ulaşmış, bu sonuca ulaşmak için neler yapılmış?

     Cevap basit: Yüzlerini öğretmene döndüler. Öğretmenlere yatırım yaptılar. Öğretmenin itibarını, mesleğinin niteliğini yükselten uygulamaları planladılar, programladılar ve uyguladılar.

  Bugün dil bayramı aklıma geliverdi, eskiden Türkçe derslerini okuma, anlama, anlatım/sözlü/yazılı, dilbilgisi diye dört ana bölümde işlerdik. Ders kaldı ama bu uygulamaları kaldırdık. Sonrasında sonuç; okuyanımız, anlayanımız kalmadı. Öyle olunca da hatırlayamaz olduk. Hatırlanmayan şeyin anlatılması mümkün olamadığı için de artık aynı zamanda anlatamaz bir nesli yaratmış olduk. Sahi kim yaptı bütün bunları?

      Benimde kaderim, konuş konuş, anlat anlat anlayanım olmuyor.

                                                                                                            26.09.2022

                                                                                                           Hıfzı Yetgin

27 Ağustos 2022 Cumartesi

SAHİLDE KUŞ DOSTLUĞU ETKİNLİĞİMİZ.


En küçük torunum Kerim Devrim' le çok önceden sözleşmemiz üzerine bugün birlikte Konyaaltı Plajlarındaydık. Kuşların mısır satıcı kişiyi havada izlediklerini keşfettik. Bunun üzerine mısırcıyı çağırdık. Bir mısır da kuşlar için aldık. Mısırı kumlara dikine koyduk. Devrim çok azını yedi. Ben de yarısını falan yedim. Ama kuşlar bizden aceleci çıktılar. Kuşlar beslenirken rahat olmalarını sağlamak için gerekli koruma önlemlerimizi el işaretlerimizle yönettik. Neden mısırı dik koydunuz sorusu geldi. O soruyu da mısır yuvarlanıp kirlenmesin .Kuşlarında temiz besine ihtiyaçları var diye cevapladık. İşte bir hafta sonu etkinliği ve keşfimiz ... Teşekkürler Devrim.



26 Ağustos 2022 Cuma

SAYIN DUYGUNUR ŞAHİN'DEN ALDIĞIMIZ "YARATICILIK" TEMALI EĞİTİM MUHTEŞEMDİ


SAYIN DUYGUNUR ŞAHİN'DEN  ALDIĞIMIZ "YARATICILIK" TEMALI  EĞİTİM MUHTEŞEMDİ    


        Çoğu bölümünü reji odasından izleme olanağı bulduğum "yaratıcılık" ana temalı eğitimin çok keyifli ve gerçekten ufuk açıcı olduğuna yakından tanıklık ettim. Her bir Akantlı ceplerine (torbasına) epeyce azık yükledi. Bir öğrenici olarak çok yararlandım. Bir yönetici olarak okulumla, kurucularımla, çalışma (idareci-öğretmen-Destek personeli) arkadaşlarımla gurur duydum. Bir eğitim müfettişi olarak da başta eğiticilerin eğitimcisi Sayın Duygunur ŞAHİN hanımefendi olmak üzere okuluma ve tüm paydaşlarımız& çalışanlarımıza takdirlerimi iletmek isterim. Misyon ve vizyon belgemiz de 9 yıl önce ortaya konulan hedeflere koşar adım ilerlemekle, ortaya Türkiye ve Akant olmazsa olmaz sonucu çıkmıştır. Bu teoremin aksiyon almasında katkısı olan herkese teşekkür ediyorum. 
          Yarın için şimdi... 26.08.2022                                                         Hıfzı Yetgin-Öğretmen

27 Mayıs 2022 Cuma

İLKOKULLARDA MEVSİM ŞERİTLERİ VE KULLANMA ŞEKLİ

        İLKOKULLARDA MEVSİM ŞERİTLERİ VE KULLANMA ŞEKLİ

    İlköğretim okullarımızın 1.2.3 sınıflarında öğrencilerimize zaman ve yıl kavramı kazandırma amacıyla kullanmakta olduğumuz araçların en önemlilerinden birisi, “ Mevsim Şeritleridir”. Okullarımızın büyük çoğunluğunda mevsim şeridi kullanılmadığı, kullananların çoğunda da eylül ayında başlayıp ağustos ayında biten düz mevsim şeritlerinin kullanıldığı görülmektedir. 

1-     “ Mevsim Şeritleri” ile çalışırken öğrencilerimize birinci ayın ocak ayı olduğunu söylediğimizde işitme organı kulak, ocak ayını birinci ay olarak algılamakta iken, görme duygusu organı olan göz eylül ayını birinci ay olarak algılamaktadır. 6-9 yaş grubundaki öğrencilerin bu farklılığı sezebilmeleri ve doğru algılayabilmelerinde doğal olarak güçlükler yaşanmaktadır. Duyu organlarının dışarıdan gelen uyarıcıları birbirlerini destekler biçimde ve aynı şekilde algılayıp, aynı nitelikte duyum olarak beyine iletmelerinin sağlanması gerekmektedir. Konuya bu yüzü ile baktığımızda hâlihazırda kullanmakta olduğumuz düz “Mevsim Şeritleri” öğretmen ve eğitimcilerimizce de bilindiği üzere “ ayanilik” yeni adıyla “ açıklık” ilkesine uygun düşmemektedir. Oysaki diyagram şeklinde yapılacak olan “ Mevsim Şeritleri” nde ise birinci ay olarak ocak ayı söylendiğinde duyu organlarınca ( hem göz hem kulak) aynı şekilde ocak ayı birinci ay olarak algılanacak öğrenme daha sağlıklı gerçekleşecek.

2-     Düz mevsim şeritleri ile mevsimlerin birbirini izlemesi ve mevsimlerdeki münavebeyi de 6-9 yaş grubundaki öğrencilerimize sağlıklı kavratmada güçlüklerin olduğu konuya duyarlı öğretmenlerimizin pek çoğunun yakındığı bir husustur. Mevsimlerdeki münavebenin kavratılmasındaki güçlüğü önlemek açısından da, diyagram şeklindeki şeritler daha öğretici olmaktadır.

3-      Düz mevsim şeritlerinde “gün dönümleri” olarak adlandırılan (21 Mart-21 Haziran-23 Eylül -21 Aralık ) tarihlerinin ve mevsim geçişlerinin belirtilmesi de çok sağlıklı yapılamamaktadır. Bu sakıncaları önlemek ve 1.2.3 Sınıf öğrencilerinin özelliklerine uygun ders aracı kullanmaları hususlarında, tüm yönetici ve öğretmenlerimize gerekli rehberlik yapılmalı, ilköğretim okullarımızda mevsim şeritlerinin daire çapı en az 90 cm. olacak şekilde yapılması sağlanmalı önemli gün, olay ve haftaların öğrencilerle birlikte, öğrencilerde “ hatıra bilgi” bırakıcı nitelikte işlenmesi yoluna gidilmelidir.  

4-         Son söz olarak; Ders aracı olarak mevsim şeridi önemli bir ders aracıdır. Gün, hafta, ay, mevsim ve yıl kavramı bu araç kullanılarak öğretilmelidir. Bilginin yapılanıp içselleşebilmesi için öğretmenimizin bu aracın yanına giderek şerit üzerinde ilk zamanlar her gün giderek önemli gün ve haftalarda ; “ Çocuklar bugün 2022 yılının yaz mevsiminin,  eylül ayının, ikinci haftasında 9 eylül günündeyiz. 9 eylül tarihimiz açısından da önemli bir gündür. Çünkü İzmir 9 eylül günü düşman işgalinden kurtulmuştur.” şeklinde bütünden parçaya inecek şekilde bir söylemle güne dikkat çekilmeli ve önceden hazırladığımız “ İzmir 9 eylül 1922 tarihinde düşman işgalinden kurtarılmıştır” cümlesi 9 eylül gününün karşısına sonradan çıkarılabilecek şekilde yapıştırılmalıdır. 01.eylül 1979                                                                                                                                                                        Hıfzı YETGİN

 

19 Mayıs 2022 Perşembe

19 MAYIS ATATÜRK'Ü ANMA VE GENÇLİK VE SPOR BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!

 

       19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA VE GENÇLİK VE SPOR BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!

       15 Mayıs 1919 gecesi Bandırma Vapuru, Kız Kulesi açıklarında demir atmış beklemektedir. Aynı gün İzmir de “15 Mayıs 1919 sabahı saat yedi buçuk sıralarında Yunan gemilerinde askerler karaya çıktı. Binlerce yerli Rum ellerindeki Yunan bayrakları ve çiçekler ile Kordonboyu’nu kaplamışlardı. Gemilerden inen Yunan askerlerine alkış tutuyorlardı. İlk Yunan taburu buradan yaya olarak Hükumet konağı, kışla, kokaryalı istikametinden Karantina’ya doğru yürüyüşe geçmişti.

       Hasan Tahsin Konak Meydanı Kordonboyu’nda koyu renkli takım elbisesi ile bekliyordu. Yürüyüş kolu, Hasan Tahsin e yaklaşınca Hasan Tahsin öne fırladı..“Olamaz, olamaz, bu yurda hiç kimse ellerini sallaya sallaya giremez” diye bağırdı rovelveri çıkardığında yanında bir sesin kendisine sen başlatacaksın ama kim tamamlayacak dediğini duydu. Hasan Tahsin diğer adı Osman Nevres “ tamamlayacak birileri de çıkacaktır” diye cevap vererek sancağı taşıyan efzon askerine ateş etti. 31 yaşında ilk kurşunu sıktı ve şehit edildi.

       Olay tüm Ege’ye yayılmıştı.    Demirci Mehmet Efe ayağa kalkarak kızanlarına; “Bir genç. düşmana ilk kurşunu sıkmıştır, bundan sonrası bize düşer!” dedi.

       Hasan Tahsin’in başlattığı mücadeleyi tamamlayacak OLAN KAHRAMAN, YANİ ÖNDER, YANİ MİLLETİN KADERİNİ BELİRLEYECEK OLAN KİŞİ, YANİ MUSTAFA KEMAL 15 Mayıs 1919 gecesini annesinin evinde geçirmişti. Sabah Rauf Orbay kendisine geminin İngilizlerce batırılacağına dair bilgi aldığını söyledi. Mustafa Kemal: ”Rauf Paşam kalmak zaten ölüm demek. Değil mi ? diyerek kararını değiştirmedi. 16 Mayıs sabahı bir kayıkla Bandırma vapuruna ulaştı. Odasında yolculukla ilgili durumu planlamaya başladı...

       O sabah, Samsun‘a gidecek olan 23 subay ve 1 takım askerde birer ikişer kayıklarla gemiye gelmeye başlamışlardı. Görevli subayların geldikleri bilgisi Mustafa Kemal’e bildirilince, kaptana demir alması emrini verdi. 16 Mayıs 1919 günü yolculuk başladı… Gemi boğazda ilerlerken İngiliz işgal kuvvetleri gemiyi durdurdular. Gemide silah ve mühimmat araması yaparlar. Yaptıkları aramada bir şey bulamamışlardır. İngilizler gemiyi terk ederlerken, Mustafa Kemal yüksek sesle arkadaşlarına: “Bunlar kurtuluş uğruna ölümü göze almış yüreklerden daha güçlü bir silah olamayacağını nereden bilecekler? ” dedi...  

     Kaptana kıyıya yakın bir rota izlemesini söyledi. Meşakkatli yolculuk böylece başladı.

     19 Mayıs 1919 günü sabah saat: 8.00 de karaya çıkıldı. Grup İskeleden şehre doğru yürürlerken yırtık elbiseler içerisinde bir askerin duvar dibinde ağladığını gördüler. Mustafa Kemal Askeri ayağa kaldırdı ve …

-Asker neden ağlıyorsun?

-Ordumuz terhis edildi. Elimizdeki silahlar alındı. Bu vatan nasıl savunulacak?

    Atatürk askeri yanlarına aldı askeri depoya götürdü. Orada yeni asker giysileri giydirdi ve eline silah verdi. Bu kişi Milli Mücadelede görevlendirilen ilk askerdi.

        Atatürk aldığı bilgilerden sahil şeridinde İngilizlerin kendilerini rahat bırakmayacaklarını hisseder,  iç kesimlere gitme kararı alır. Bir otomobil bulunmasını ister. Başyaver Cevat Abbas Bey, Benz marka bir otomobil bulur. Ama otomobil sağlam değildir. Bunu Paşa’ya söylediklerinde Paşa: “Daha iyisi var mı?” diye sorar. “Yok” cevabını alınca: ”O zaman bununla yola çıkacağız” der.

       Havza’ya doğru yola çıkılır. Ortalama 14 km. hız yapabiliyorlardı. Otomobil sağlam değil, yol da düzgün değildir. Nitekim bir dönemeçte araba istop eder. Şoför ne yaptıysa da otomobili çalıştırmak mümkün olmaz.

     Şoför: “Paşam yarım saat ileride bir köy var, o köyden at veya at arabası bulabiliriz” der.

        Köye doğru yürüyüş başlar. Mustafa Kemal gür bir sesle Dağ Başını Duman Almış marşını söylemeye başlar. Arkadaşları da bir iki kez dinledikten sonra onlarda marşı söylemeye başlarlar. Bundan sonra bildiğimiz süreçler yaşanır. Kongreler gerçekleştirilir.  TBMM toplanır. Dünya’nın ilk antiemperyalist savaşı verilir. Milli Kurtuluş Savaşı kazanılır. Cumhuriyet ilan edilir.

        1932 yılına gelinir. Aydın ilinde Halkevleri yöneticileri Atatürk’ün doğum gününde bir ”GAZİ ‘’günü kutlamak isterler. Aydın ilinde Atatürk’ün doğum tarihini bilen insan bulamazlar. Tam o günlerde Ankara ‘da 1.Tarih Kongresi toplanacaktır. Bu kongreye de Aydın Ortaokulu Tarih Öğretmeni Hulusi AKSUDOĞAN da davetlidir. Hulusi Bey Ankara’ya geldiğinde, kongreye katılacaklara ve Atatürk’ün yakın arkadaşlarına da Atatürk’ün doğum gününü sorar. Kimseden cevap alamaz. Kongrenin 1. günü Atatürk’ün kongre üyelerine çiftlikte bir çay partisi verecektir.

      Orada konuyu doğrudan Atatürk’e sorar. Atatürk: ‘’Çocuk benim doğum günüm Samsun’a çıktığım gündür .‘’ O gün kutlayın, der.       

         1938 Mayıs ayına kadar muhtelif illerde Gazi Günü olarak kutlanan 19 Mayıs, 1938 yılında ilk kez tüm yurtta bayram olarak kutlanır. Atatürk de kutlamaları sonradan adı 19 Mayıs olarak değiştirilecek olan Ankara Stadyumunda izler. Haziran 1938’de çıkarılan bir kanunla da 19 Mayıs’ın Gençlik Ve Spor Bayramı olarak kutlanması kanunlaşır. Daha sonraki yıllarda da bayramın adı ‘’ATATÜRK’Ü ANMA VE GENÇLİK ve SPOR BAYRAMI ‘’olarak değiştirilir.

        Kurtuluş savaşımızın başladığı gün olarak kabul ettiğimiz 19 Mayıs sonsuza kadar bayram olarak kutlanacaktır. Bize bağımsızlığımızı kazandıran başta Büyük Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi şükranla anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. ‘’ATATÜRK’Ü ANMA VE GENÇLİK ve SPOR BAYRAMIMIZ” kutlu olsun.  19.05.2022                  Hıfzı Yetgin

                              

                                                    

23 Nisan 2022 Cumartesi

23 Nisan 2022 Hıfzı Yetgin konuşması

9 Nisan 2022 Cumartesi

EĞİTİMDE MODERNLEŞME TARİHİMİZ

12 Mart 2022 Cumartesi

CUMHURİYETİ ANLATMAK YETMEZ

7 Mart 2022 Pazartesi

SEKİZ ALIP BÜTÜNLEMEYE KALMAK

                                     SEKİZ ALIP BÜTÜNLEMEYE KALMAK

               Sevgili öğretmenimiz Sayın Lütfü ÖZTABAĞI'IN anısına saygıyla...

              1974 yılı Pedagoji eğitimimiz başladı. Öğretmenlerimizin akademik kariyerleri yok ama her biri alanlarında çok donanımlı. Bu öğretmenlerimizden birisi de Sayın Lütfü Öztabağ. ‘’Psikolojiye Giriş’’ kitabının da yazarı. Bizim de psikoloji ve ruh sağlığı derslerimiz giriyor. Dersler çok keyifli ve çoğu deneysel geçiyor. Birinci dönem sonu sınavları yapılıyor. Ruh sağlığı dersini de çok seviyorum.  Sevdiğim bir ders ve hocaya da çok saygı duyuyoruz. Lütfü Hoca, Turgay Renklikurt’un da çabalarıyla futbol milli takımını motive etme çalışmalarını da yürütüyor. Bizim nezdimizde çok saygın ve işini iyi yapan bir hocaydı. İşte böyle bir hocanın ruh sağlığı dersinin 1. dönem sınavını malum ülke sorunları ile ilgili bir çalışma nedeniyle kaçırdım.

               Arkadaşlar da sınavı kaçırmama ciddi bir şekilde üzüldüler. Hemen her arkadaş Lütfü Bey’e benimle ilgili olumlu şeyler söylüyorlar. Nihat Hocam da sınav günü benim nerede olduğumu sorunca “ Hocam dedesi öldü.” gibi bir mazeret söylemişler. Lütfü Bey de üzülmüş ama adam çok kuralcı. Beni ek bir sınava almadı. Saati ile oynayarak bana “Yok yok , ek sınav olmaz. Ama sene sonu sınavında  6 al 9 vereceğim. Söz!’’ dedi. Neyse o duruma da sevindim. Dersi zaten seviyorum. ’’Biraz da çalışırsam elmam kızarır, sınıfı geçerim.’’ diye düşünüyordum.

               Bu şekilde yıl sonu geldi. Ben her fırsatta Lütfü Bey’e durumu  hatırlatıyordum. Sınav zamanı geldi ve ilk olarak psikoloji sınavına girdik. Sınav çok kolay değildi ama beş ya da altı gelir, birinci dönem notum da beş zaten geçeriz, diyordum. Diğer sınavlara girip çıkıyor, sınavlar fena geçmiyordu. Ardından ruh sağlığı sınavına da girdik. Sorular fena değil , zaten en çok ruh sağlığı dersi çalışıyordum. Epeyce yazdım. Genelde uzun cevaplı olmazdı soruları. Alttan üstten hesaplıyorum. ‘’Altı kesin gelir.’’ diye düşünüyordum. Sınav bitti. Ertesi gün psikoloji sonuçları açıklandı. Listeye baktım, dokuz almışım ki mümkün değil. Aklıma ‘’Acaba hoca karıştırmış olabilir mi?’’ diye gelip duruyor ama  bu durumu hoca ile paylaşmak mümkün olmadı. Adeta basiretim bağlandı. Neyse…Artık ruh sağlığı  dersi sınav sonuçlarını bekliyoruz. Açıklandı. Hıfzı Yetgin. Sınav notum: 8 ve karşısında ‘’bütünleme’’ yazıyor.  Bir panik havası ile o gün -adını hatırlayamıyorum- gece bölümünden bir arkadaşla birlikte hocanın moda ya da Fenerbahçe taraflarındaki evine gittik. Kapıyı açtı. Ropdöşambırı ile bizi karşıladı. Ben durumu bir kez daha özetledim. “Hocam sene sonu sınavında altı  al; dokuz vereceğim.’’ demiştiniz. Sözüm bitmeden ‘’Verdim, verdim. Dokuz verdim.’’ dedi. ‘’Hocam, dokuzu psikolojiye vermişsiniz. Benim ruh sağlığından ihtiyacım vardı.’’ dedim. ‘’O kaç?’’ dedi. Sekiz, dedim. Hoca da ‘’Tü tü tü!’’yaptı. ‘’Ama notları idareye verdim. Bundan sonra artık eylülde gel , zaten sekiz almışsın. Geçersin.’’ dedi. Kolum kanadım kırık durumdaydım. Kendi kendimle “Ulan! Psikolojiden dokuz gelmeyeceğini sen bilmiyor musun? O gün hocaya gidip durumu anlatsana!”  diye kavga ede ede geri döndük. Gececi arkadaşın da bir sorunu vardı. Ona da “Yahu bu şimdi mi söylenir?” gibi şeyler söyledi. Oradan ayrıldık.

               Ben hemen ruh sağlığından kimler kalmış, onları araştırmaya başladım. İsrafil hem psikoloji hem ruh sağlığından kalmıştı. Ama ondan umudum yok. Çünkü adama baştan bir cümle söylemezsen donup kalıyor. Baştan bir cümleyi söyle, kitabı aynısının tıpkısıyla yazıyor. Neyse, ben esas yararlanacağım kaynak kişiyi buldum. Servet de ruh sağlığından kalmış. O da sürekli söyleniyor. ‘’Yahu daha nasıl yazacağız? Oğlum benim çok iyi geçtiydi. Nasıl bütünlemeye kalırım?’’ diye hocaya kızıp duruyor. ‘’Servetçiğim takma kafana eylülde buluşuruz. Benim halime bak asıl , ben sekiz aldığım halde kaldım.’’ diye Servet’i yatıştırıyorum. Hülasa eylülde geldik. Göztepe’de camlı bir  lokal vardı. Sanki Göztepe Kültür Derneğinin lokali gibiydi.  Servet sabahtan oraya geliyor, başlıyor çalışmaya. O yıllarda Bülent Ersoy Hanım  da -o zaman “erkek”-  arada oraya takılıyordu. Ben de Servet’in masraflarına  seve seve  ortak oluyordum. Fakat o her seferinde itiraz ediyordu. Ama ben ‘’Yok arkadaş , bak sınavda önümde oturacaksın. Ben de senden yazacağım. Hoca zaten göz yumar. Sonuçta sekiz alıp kaldım.’’ diyordum. Servet’e arada bir soru soruyordum. Adam Lütfü Hoca gibi anlatıyor. Artık rahat bir uyku çekmeye başlamıştık. Derken sınav günü geldi , çattı. Bizi sınava ana binada bir derslikte aldılar. Sınıfta beş kişi falan var. Lütfü Bey geldi. Baktı, beş kişi var. ‘’Bir kişi fazla. Bütünlemeye kalan dört kişi.’’ dedi. Ben hemen kalktım : “ Hocam o benimdir. Sekiz alıp kalınır mı?” dedim. ‘’Yok, yok. Sen otur. Sen varsın.’’dedi. Herkes birbirine bakıyor. Servet önümde oturuyor. Lütfü Hoca” Yahu birisi muziplik ediyor. Beni idareye yormayın.“ diyor. Ama herkes oturuyor. Neyse sınıftan çıktı. Yan taraftan birisine bir şeyler söyledi. Sonra ‘’Dur dur, benim dolapta da var.’’ dedi. Bir kağıtla geldi.  Elindeki listede Servet’in adı yok. Meğer adam ‘’yedi’’ almış ama  idareye verilen listeyi çoğaltıp duvara asan şahıs  ‘’iki’’ yazmış. İki olunca da ‘’bütünleme’’ demiş. Bütün hayallerim uçup gidiyor. Lütfü Hoca Servet’e ‘’sen çık.’’ dedi. Servet başladı toparlanmaya. Ben “ Oğlum, gidemezsin. Otur yerine!“ diyorum. O sırada ben “Hocam, adam bir yaz boyu ruh sağlığı çalıştı. Kendisini denesin sınav sonunda kağıdı yırtarsınız.” deyince Lütfü Bey ‘’Olur olur.’’ dedi. Sınav başladı. Servet kalem oynatmıyor. ‘’Oğlum, yazsana!’’ diyorum. “Oğlum aklımda tek kelime yok hepsi silindi.” diyor. Ben tabii “Aklına çarpayım!” diye bir yandan Servet’e sayıyorum. Baktım, umut yok. Ben de kendi çapımda bir şeyler karalamaya başladım. Lütfü Bey de Servet’e “Hani sınava gireyim diye ısrar ediyordun ya, yazsana!” diyor. Halbuki onun ısrarı falan yok. Ben onun yerine talep ettim. O da ‘’Hocam, aklımda tek kelime yok.’’ diyor. Ben “Senin aklına çarpayım! Yaktın oğlum bizi!”  diye yakına yakına bir şeyler yazıyorum.

      Sınav bitti. Herkes dağıldı. Lütfü Bey’e ‘’Hocam, sekiz aldım kaldım.’’ şeklinde acizlenerek hocayı son kez taciz ettim. Birazdan açıklayacağım, dedi.  Listede adımın karşısında ‘’Geçti.’’ yazısını gördüğümü hatırlıyorum. Bide kendime Hıfzı pedagojiyi bitti say dediğimi.

       Zor ama çok güzel yıllardı. Hocalarımızdan Namık Kemal Bey’le Rafet Bey’in hayatta olduklarını biliyoruz. Onlara ve hayatta olan tüm arkadaşlarıma sevdikleriyle birlikte sağlık içinde uzun bir ömür diliyorum. Aramızdan ayrılan hocalarımıza ve arkadaşlarımıza da rahmet diliyorum. Toprakları bol olsun, ışıklarda uyusunlar.

     Uzun zaman tekrarlanmayınca unutmalar olabiliyor. Halbuki o yıllarda ne kadar canlı anlatırdım. İlgi ile de dinlenilirdi. Umarım yaşadığım heyecanı satırlarıma ve sizlere yansıtabilmişimdir.

                                                                                                                                                   Hıfzı Yetgin

7 Şubat 2022 Pazartesi

TARİH ŞERİTLERİ KULLANIMI İLE İLGİLİ MEB AÇIKLAMASI



    TARİH ŞERİTLERİ KULLANIMI İLE İLGİLİ MEB AÇIKLAMASI







 

31 Ocak 2022 Pazartesi

BİR ÇOCUK

                                                 BİR ÇOCUK

 

23 Ocak 2022 Pazar

ŞİMDİ DİNLENME ZAMANI İYİ TATİLLER

 ŞİMDİ DİNLENME ZAMANI İYİ TATİLLER 


19 Ocak 2022 Çarşamba

TOROSLARIN TÜRKÇESİ- MUSTAFA KOÇ

TOROSLARIN TÜRKÇESİ- MUSTAFA KOÇ


       Ülkemiz eğitimine gerek kuramsal gerekse  uygulamalı olarak önemli  katkılar sağlamış değerli eğitimci Sayın Mustafa Koç bey ile bir kahve içimi tadına doyum olmaz bir sohbetimiz oldu. Mustafa Koç beyin yıllarca biriktirip ortaya çıkardığı TOROSLARIN  TÜRKÇESİ adlı kitabını tüm kitapseverler ile eğitimcilere öneriyorum.

      Mustafa Koç beyi kutluyorum. Sohbetimizden anladığım yeni eserler yolda. 


17 Ocak 2022 Pazartesi

DERS ÖĞRENMEN GERÇEKLEŞENE KADAR DEVAM EDER


 

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Premium Wordpress Themes