12 Mart 2022 Cumartesi

CUMHURİYETİ ANLATMAK YETMEZ

7 Mart 2022 Pazartesi

SEKİZ ALIP BÜTÜNLEMEYE KALMAK

                                     SEKİZ ALIP BÜTÜNLEMEYE KALMAK

               Sevgili öğretmenimiz Sayın Lütfü ÖZTABAĞI'IN anısına saygıyla...

              1974 yılı Pedagoji eğitimimiz başladı. Öğretmenlerimizin akademik kariyerleri yok ama her biri alanlarında çok donanımlı. Bu öğretmenlerimizden birisi de Sayın Lütfü Öztabağ. ‘’Psikolojiye Giriş’’ kitabının da yazarı. Bizim de psikoloji ve ruh sağlığı derslerimiz giriyor. Dersler çok keyifli ve çoğu deneysel geçiyor. Birinci dönem sonu sınavları yapılıyor. Ruh sağlığı dersini de çok seviyorum.  Sevdiğim bir ders ve hocaya da çok saygı duyuyoruz. Lütfü Hoca, Turgay Renklikurt’un da çabalarıyla futbol milli takımını motive etme çalışmalarını da yürütüyor. Bizim nezdimizde çok saygın ve işini iyi yapan bir hocaydı. İşte böyle bir hocanın ruh sağlığı dersinin 1. dönem sınavını malum ülke sorunları ile ilgili bir çalışma nedeniyle kaçırdım.

               Arkadaşlar da sınavı kaçırmama ciddi bir şekilde üzüldüler. Hemen her arkadaş Lütfü Bey’e benimle ilgili olumlu şeyler söylüyorlar. Nihat Hocam da sınav günü benim nerede olduğumu sorunca “ Hocam dedesi öldü.” gibi bir mazeret söylemişler. Lütfü Bey de üzülmüş ama adam çok kuralcı. Beni ek bir sınava almadı. Saati ile oynayarak bana “Yok yok , ek sınav olmaz. Ama sene sonu sınavında  6 al 9 vereceğim. Söz!’’ dedi. Neyse o duruma da sevindim. Dersi zaten seviyorum. ’’Biraz da çalışırsam elmam kızarır, sınıfı geçerim.’’ diye düşünüyordum.

               Bu şekilde yıl sonu geldi. Ben her fırsatta Lütfü Bey’e durumu  hatırlatıyordum. Sınav zamanı geldi ve ilk olarak psikoloji sınavına girdik. Sınav çok kolay değildi ama beş ya da altı gelir, birinci dönem notum da beş zaten geçeriz, diyordum. Diğer sınavlara girip çıkıyor, sınavlar fena geçmiyordu. Ardından ruh sağlığı sınavına da girdik. Sorular fena değil , zaten en çok ruh sağlığı dersi çalışıyordum. Epeyce yazdım. Genelde uzun cevaplı olmazdı soruları. Alttan üstten hesaplıyorum. ‘’Altı kesin gelir.’’ diye düşünüyordum. Sınav bitti. Ertesi gün psikoloji sonuçları açıklandı. Listeye baktım, dokuz almışım ki mümkün değil. Aklıma ‘’Acaba hoca karıştırmış olabilir mi?’’ diye gelip duruyor ama  bu durumu hoca ile paylaşmak mümkün olmadı. Adeta basiretim bağlandı. Neyse…Artık ruh sağlığı  dersi sınav sonuçlarını bekliyoruz. Açıklandı. Hıfzı Yetgin. Sınav notum: 8 ve karşısında ‘’bütünleme’’ yazıyor.  Bir panik havası ile o gün -adını hatırlayamıyorum- gece bölümünden bir arkadaşla birlikte hocanın moda ya da Fenerbahçe taraflarındaki evine gittik. Kapıyı açtı. Ropdöşambırı ile bizi karşıladı. Ben durumu bir kez daha özetledim. “Hocam sene sonu sınavında altı  al; dokuz vereceğim.’’ demiştiniz. Sözüm bitmeden ‘’Verdim, verdim. Dokuz verdim.’’ dedi. ‘’Hocam, dokuzu psikolojiye vermişsiniz. Benim ruh sağlığından ihtiyacım vardı.’’ dedim. ‘’O kaç?’’ dedi. Sekiz, dedim. Hoca da ‘’Tü tü tü!’’yaptı. ‘’Ama notları idareye verdim. Bundan sonra artık eylülde gel , zaten sekiz almışsın. Geçersin.’’ dedi. Kolum kanadım kırık durumdaydım. Kendi kendimle “Ulan! Psikolojiden dokuz gelmeyeceğini sen bilmiyor musun? O gün hocaya gidip durumu anlatsana!”  diye kavga ede ede geri döndük. Gececi arkadaşın da bir sorunu vardı. Ona da “Yahu bu şimdi mi söylenir?” gibi şeyler söyledi. Oradan ayrıldık.

               Ben hemen ruh sağlığından kimler kalmış, onları araştırmaya başladım. İsrafil hem psikoloji hem ruh sağlığından kalmıştı. Ama ondan umudum yok. Çünkü adama baştan bir cümle söylemezsen donup kalıyor. Baştan bir cümleyi söyle, kitabı aynısının tıpkısıyla yazıyor. Neyse, ben esas yararlanacağım kaynak kişiyi buldum. Servet de ruh sağlığından kalmış. O da sürekli söyleniyor. ‘’Yahu daha nasıl yazacağız? Oğlum benim çok iyi geçtiydi. Nasıl bütünlemeye kalırım?’’ diye hocaya kızıp duruyor. ‘’Servetçiğim takma kafana eylülde buluşuruz. Benim halime bak asıl , ben sekiz aldığım halde kaldım.’’ diye Servet’i yatıştırıyorum. Hülasa eylülde geldik. Göztepe’de camlı bir  lokal vardı. Sanki Göztepe Kültür Derneğinin lokali gibiydi.  Servet sabahtan oraya geliyor, başlıyor çalışmaya. O yıllarda Bülent Ersoy Hanım  da -o zaman “erkek”-  arada oraya takılıyordu. Ben de Servet’in masraflarına  seve seve  ortak oluyordum. Fakat o her seferinde itiraz ediyordu. Ama ben ‘’Yok arkadaş , bak sınavda önümde oturacaksın. Ben de senden yazacağım. Hoca zaten göz yumar. Sonuçta sekiz alıp kaldım.’’ diyordum. Servet’e arada bir soru soruyordum. Adam Lütfü Hoca gibi anlatıyor. Artık rahat bir uyku çekmeye başlamıştık. Derken sınav günü geldi , çattı. Bizi sınava ana binada bir derslikte aldılar. Sınıfta beş kişi falan var. Lütfü Bey geldi. Baktı, beş kişi var. ‘’Bir kişi fazla. Bütünlemeye kalan dört kişi.’’ dedi. Ben hemen kalktım : “ Hocam o benimdir. Sekiz alıp kalınır mı?” dedim. ‘’Yok, yok. Sen otur. Sen varsın.’’dedi. Herkes birbirine bakıyor. Servet önümde oturuyor. Lütfü Hoca” Yahu birisi muziplik ediyor. Beni idareye yormayın.“ diyor. Ama herkes oturuyor. Neyse sınıftan çıktı. Yan taraftan birisine bir şeyler söyledi. Sonra ‘’Dur dur, benim dolapta da var.’’ dedi. Bir kağıtla geldi.  Elindeki listede Servet’in adı yok. Meğer adam ‘’yedi’’ almış ama  idareye verilen listeyi çoğaltıp duvara asan şahıs  ‘’iki’’ yazmış. İki olunca da ‘’bütünleme’’ demiş. Bütün hayallerim uçup gidiyor. Lütfü Hoca Servet’e ‘’sen çık.’’ dedi. Servet başladı toparlanmaya. Ben “ Oğlum, gidemezsin. Otur yerine!“ diyorum. O sırada ben “Hocam, adam bir yaz boyu ruh sağlığı çalıştı. Kendisini denesin sınav sonunda kağıdı yırtarsınız.” deyince Lütfü Bey ‘’Olur olur.’’ dedi. Sınav başladı. Servet kalem oynatmıyor. ‘’Oğlum, yazsana!’’ diyorum. “Oğlum aklımda tek kelime yok hepsi silindi.” diyor. Ben tabii “Aklına çarpayım!” diye bir yandan Servet’e sayıyorum. Baktım, umut yok. Ben de kendi çapımda bir şeyler karalamaya başladım. Lütfü Bey de Servet’e “Hani sınava gireyim diye ısrar ediyordun ya, yazsana!” diyor. Halbuki onun ısrarı falan yok. Ben onun yerine talep ettim. O da ‘’Hocam, aklımda tek kelime yok.’’ diyor. Ben “Senin aklına çarpayım! Yaktın oğlum bizi!”  diye yakına yakına bir şeyler yazıyorum.

      Sınav bitti. Herkes dağıldı. Lütfü Bey’e ‘’Hocam, sekiz aldım kaldım.’’ şeklinde acizlenerek hocayı son kez taciz ettim. Birazdan açıklayacağım, dedi.  Listede adımın karşısında ‘’Geçti.’’ yazısını gördüğümü hatırlıyorum. Bide kendime Hıfzı pedagojiyi bitti say dediğimi.

       Zor ama çok güzel yıllardı. Hocalarımızdan Namık Kemal Bey’le Rafet Bey’in hayatta olduklarını biliyoruz. Onlara ve hayatta olan tüm arkadaşlarıma sevdikleriyle birlikte sağlık içinde uzun bir ömür diliyorum. Aramızdan ayrılan hocalarımıza ve arkadaşlarımıza da rahmet diliyorum. Toprakları bol olsun, ışıklarda uyusunlar.

     Uzun zaman tekrarlanmayınca unutmalar olabiliyor. Halbuki o yıllarda ne kadar canlı anlatırdım. İlgi ile de dinlenilirdi. Umarım yaşadığım heyecanı satırlarıma ve sizlere yansıtabilmişimdir.

                                                                                                                                                   Hıfzı Yetgin

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Premium Wordpress Themes