26 Ekim 2020 Pazartesi

EĞLENEREK TOPLAMA ÖĞRENELİM

 EĞLENEREK TOPLAMA ÖĞRENELİM


8 Eylül 2020 Salı

SERİGRAFİK BASKI ÇALIŞMASI

                        SERİGRAFİK BASKI ÇALIŞMASI

      











 

 


9 Nisan 2020 Perşembe

ÇOCUĞUMLA HEDİYE KUTUSU YAPACAĞIM


ÇOCUĞUMLA HEDİYE KUTUSU YAPALIM

5 Nisan 2020 Pazar

ÇOCUKLUĞUMUN OYUNCAĞI HOR HOR

ÇOCUKLUĞUMUN OYUNCAĞI  Hor Hor

3 Nisan 2020 Cuma

DÜNYANIN EN MÜCADELECİ KADINIYDI BENİM ANNEM.

DÜNYANIN EN MÜCADELECİ KADINIYDI BENİM ANNEM. 2013 yılında Babam zatürre, annem alzheimer hastalığına yakalandı. 2013 yılından buyana da helali hoş olsun ikisi de yanımdaydılar. Sayın eşim adeta bir bebek ihtimamı ile her ikisini de yakından takip etti. Yardımcısı da vardı. Ama her dakika gözleri hepsinin üzerindeydi. Gönül huzuru ile işime gidip geldim. Geçen sene 2. Nisan 2019 günü annem vefat etti. Her akşam geldiğimde ilk işim elimi yüzümü yıkar hep yattığı yatağına gider ellerini tutar " kim geldi söyle bakalım" dediğimde derin derin bakar..." Ay ay Sarıbeysin sen" der sonra beni tanımış olmanın ona verdiği büyük bir huzurla gülerde gülerdi...Ben de hadi ana işlettim seni der gözyaşlarımı gizlemek için yanından ayrılırdım. Yıllarca sürdü... yaşadık. Annemin ölüm yıl dönümünde tüm tanıdıklarımız, hısım akrabamızı da davet edeceğimiz bir mevlit okutmayı planlamıştık. Annemin yedisinde mevliti okuyan hanım ile de irtibat halindeyken bu corona illeti çıkınca bu gece annemin ruhuna havale ederek internetten yasin i şerif ve kuran okuttuk. Eşim, babam ve ben de ruhu için birer yasin okuduk. Benim annem dünyanın en mücadeleci ve kararlı kadınıydı. Ortaokul 1. sınıfta şubat tatiline girdik. karne elimde... gülerek anneme geldim. O yıl derin kar senesi ya da bana öyle geliyor. Eve geldim annem ahırda hayvanları besliyor. Anne karne aldık dedim "aferim oğlum"."aferim sarıbey" dedi. 7 zayıfım var ama dedim. Kaşları çatıldı. Yüzü gerildi. Dişlerini sıktı...bir kaç saniye boşluğa baktı... öylemi ? dedi...ses vermesi beni rahatlattı..." hee ana .." gibi bir şeyler söyledim... elinin altında Kastamonulular bilir 70x80 yükseklik 1. m. saman sepeti var. Öyle bir ittirdiki sepet ayağımın burnunda durdu. Hayvanların yemini samanını ver. Sonra gel diyeceklerim var dedi. Çıktı gitti. Yalan yanlış hayvanların samanlarını verdim üzerine de katık derdik yemlerini döktüm. yaklaşık 20-25 arasında büyükbaş hayvan var. Ahırdan çıktım eve geldim. Ana bitti. dedim. Gel bakalım dedi. Annemi bu kadar sakin görmenin rahatlığı ile düştüm peşine... Ahıra girdik. Hayvanların yemi samanı tamam ama altlarındaki gübrenin "hendek" denilen çukura kürünmesi oradan da "temek denilen" boşluktan ahırın arkasındaki gübreliğe (...) kürekle atılması gerekiyor. Eline küreği aldı... " Bak Sarıbey hayvanların altını kürüyeceksin... ama sabaha kadar yine kirletirler. sabah ezanında kalkacaksın onları da kürüdükten sonra temekten dışarı atacaksın. Bu iş artık senin dedi. .. Nasıl ya ben okula nasıl gideceğim.. üzerim başım batacak. Sonra 5 km. lik yol yürüyüp okula varacağım bunları hangi ara yapacağım dedim. Üslubum "çok sert..." Benim güzel evladım. Bu işleri bitir gel dedi. Sesindeki sakinlikten korktum....Özetle işi bitirip geldim. Yer sofrası hazır... hamur tarhana, kül çöreği ve kiren (kızılcık) ekşişi var... Nasıl yumuldum... gözümün karası kayboldu... sofradan kalktım. Ana güzel olmuş sağol gibi bir şeyler söyledim. Nenem (babaanne), dedem (babamın babası) bize geldiler. onlar köyün ilk evi... "Bozoklu Numan yapmış" o evde otururlardı. Biz de ardıç doruk denilen bir tepede önce dedemle, amcamlarla birlikte yapmaya başladığımız ancak ben 4. sınıfta iken yanan evimizin yerine babamın yaptırdığı evde kalıyoruz. Nenem " kız kara Behiş oğlana zayıfı var falan diye kızma bak külahları değişiriz" dedi. Anam..." yok anam niye kızayım ki... yüküm hafifletecek" dedi. Nenem kız ben sana boşuna "baş gelin" dememişim aferin sana dedi. Ben 7 zayıfın üzerine bu kadar hoşgörünün sarhoşluğunu yaşarken annemin " sen gel bakayım... benim güzel oğlum... sarı beyim" sesi beni ayıktırdı... ne var şimdi yine ana ya... gibi bir söz diyecek oldum.... girdi koluma avluya indirdi. Boncuk renkli ama odun ateşinde kaynaya kaynaya mavi siyah bir renk almış çaydanlığa demlenip çaydanlığın ucuna gazete kağıdı ile tıkaç yapılıp üzerinede hamur teknesinin mayalanma aşamasında örtülen örtü ile üzerinin kaplandığı çaydanlıktan gelen mis gibi çay kokusu nu içime çeke çeke avluya indik. 5. m. eninde 3 m. yüksekliğinde kırılmak için istif edilmiş odun kütüklerini o gece fark ettim. Halbuki yıllarca vardı. Annem " Sarıbey bunların parçalanması bitince gel" ... " oğlum çok yoruldum uyursam falan. beni uyandır. Sana ıhlamur kaynatacağım dedi. Bir süre sonra girdim içeri... annem uyanık.... bitti mi? dedi.. " ya nasıl biter o kadar odun dediğimi bir de ocak başında  duran 80 cm. uzunluğundaki" maşanın popoma indiğini ve benimde kütüklerin arasında yerimi aldığımı hatırlıyorum. sabah güneş doğarken o odunların bittiğini ve eve geldiğimde annemin ıhlamurun sadece çiçeklerini ayırıp çaydanlığın yanında beklediğini gördüm. Bitti mi sarı bey dedi. Hee ana dedim...Tamam uyuma sana ıhlamur kaynatacağım dedi. O gün duyduğum son söz oydu. Yarım saat falan uyudum uyumadım. Annem ocağın başında tarhana çorbası yapıyor. "Sarıbey hadi oğlum ahıra"... derken uyandım. Nazlanma hakkım yok. hemen kalktım. Elimi yüzümü yıkadım. Ana ahırı bitireyim çorbayı sonra içerim dedim. Oğlum bugünlük öyle olsun. Ama yarın ben senin çorbanı pişiririm ama koruculuk yapamam.. dedi. Yani benim kendi gerçeğime dönmem için 24 saat yetti.BUNUN MİMARI KARA BEHİŞ'Tİ. DAHA SONRAKİ ÖĞRENCİLİK YILLARIMDA BÜTÜNLEME İLE TANIŞMADIM... Okuması yazması yoktu. Babası her yıl öğretmenine 2 horoz bir "fakrıttın" götürürmüş o da okula gitmez miş. Anam benim hakkını helal et. Keşke yaşasaydın da her akşam beni tanırmış gibi yapsaydın. TOPRAĞIN BOL BİLİYORUM. SENİ ALLAHINM DAHA İYİ BİLİR... SEN TOPRAKSIZ OLAMAZSIN. YERİN ZATEN CENNET... Kızlarını okutmak için verdiğin mücadele ciltlere sığmaz... Anam mezarını aynen dediğin gibi toprak renginde  yaptırdım. Ben yaşadıkça her 2 nisanda yasin i şerifini okuyacağım. Ruhun şad olsun...Babamı soracak olursan iyi anam iyi... Hiç merak etme. Sarıbeyin yanında...



2 Nisan 2020 Perşembe

ANADOLU SAMANLIK KİLİDİ


Dünyanın ilk şifreli kilidi Anadolu'nun ahşap samanlık kilididir. Ben gelecek nesillere aktarmak amacıyla sert köpükten çalıştım.

24 Mart 2020 Salı

CORONA GÜNLERİNDE DERS KAÇIRMAMAK


              CORONA GÜNLERİNDE DERS KAÇIRMAMAK
     Corona tüm dünyayı esir aldı. Hijyen bilincine üst seviyede önem vermemize yol açtı. İnsanların temizlik alışkanlıklarında söylenenlerin içselleştirilmesini sağladı. Sosyal ilişkilerin olması gerektiği gibi olmasının tartışılmasına da yol açtı. Doğru olarak okullar tatil edildi. Uzaktan eğitim- uygulamaları ivme kazandı. Fatih projesinin ve içerik çalışmalarının ne kadar önemli olduğu sosyal yaşam içerisinde deneyimlendi. Camiye gidemez,cemaatle namaz kılamaz olduk. Israr edenlerin inatlarını görünce bağnazlığın insanlar için ne kadar zararlı olabileceğini de deneyimleyerek öğrenmiş olduk. Yabancı ülkelerden yurda dönenlere karantina uygulamasına başladık. 65 Yaş üzeri insanlarımıza ve kronik hastalığı olanlara sokağa çıkma yasağı koyduk. Tüm dünyadan olumsuz haberler gelmeye başladı. Bu haber akışı herkeste bir moral bozukluğu yarattı. Bu süreçten 60 yaş ve üzeri insanlar biyolojik olarak, çocuklarda psikolojik olarak bu en çok etkilenen gruplar olmaya başladı.
       Bu kısa panoramik bakıştan sonra kapalı alanda (evde) çocuklarımızla uzun uzun bir arada olmaya başladık. Sağlık ve sosyal alanlarla ilgili önlemleri yetkililerimiz alıyorlar. İhtiyaç duyulan ekipman ve gıda ihtiyacını da tedarikçiler sağlıyorlar. Ben esas olarak eğitimle ilgili okul yöneticileri, öğretmenler ve anne babalar olarak neler yapabiliriz. ? Bu konulara ilişkin düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Bakanlık düzeyinde emirle okulların tatil edilmesi ile birlikte tüm okullar olanaklarını en üst düzeyde seferber ederek okullar hijyenlerini sağladılar. Bu konuda çok örnek çalışma yapan okullarımız oldu. MEB 11.12. sınıflar dahil EBA yı hemen devreye sokarak olabilecek çok önemli bir boşluğu doldurdu. Ancak dünya ölçeğinde örnek olabilecek bir bilişim ağı çocuklara asla izletilmemesi gereken bir idam görüntüsü ve kılıçla kafa kesen adam görüntülerinin servis edilmesiyle birlikte yerle yeksan edildi. Çok azda olsa emeğimin olduğunu düşündüğüm bu koskoca sistem en hafifinden çocuk psikolojisi bilmeyen bazı bakanlık görevlilerinin hezeyanlarına kurban edildi. Eba için geceli gündüzlü yıllarca emek harcayan arkadaşlarımın ve meslektaşlarımın emekleri için çok üzüldüğümü belirtmeliyim. Bu negatif algı en hazırlıklı olduğumuz bir uygulamaya ciddi zararlar verdi. Ben kendi çevreme bile anlatamaz duruma geldimse bırakılan  iz uzun süre silinmeyecek gibi. Eğitim konusunda aslında en hazırlıklı ülkelerden birisi olan Türkiye aniden ve zorunlu olarak milyonlarca öğrenciye eğitim vermeye mecbur kalınca resmi ve özel okulların idarecileri ve öğretmenleri bu sürece proaktif ve etkileşimli olarak destek verdiler. Devlet özel tüm okulları EBA’ yı, zincir özel okullar klasik online eğitimlerini devreye aldılar. Krizi henüz seslendirildiği günlerde öngören, Akant’ın “Akant'ta ders kaçmaz”(S.D) örneğinde olduğu gibi bazı okullarımızda teknolojiyi devreye sokarak öğrencilerinin düzeylerini de dikkate alan özgün programlar ve içerikler hazırladılar. İlk günden itibaren de ICT araçlarını ve uygun ekipmanları kullanarak kendi öğrencilerinden oluşturdukları gerçek kişili interaktif derslere başladılar. Tüm eğitim çalışanları; “Gün fedakarlık günüdür”. “Gün mesleki yeteneklerimi kullanma günüdür”. “Her şey öğrencilerimiz için” diyerek hazırladıkları canlı yayınlı, slayt gösterili ve soru çözümlü interaktif derslerle mesleğe yeni bir boyut kazandırdılar.
       Sağlık çalışanlarımızla birlikte koskoca bir teşekkürü ve alkışı çok fazlası ile hak ettiler. Unutmayalım “ Bilim insanına ve öğretmenine hürmet etmeyen toplumlar yaşayamaz.”
     Benim yaşadığım zamanlarda daha önce bu düzeyde yaygın ve ucu belirsiz bir krizi ve uygulamayı yaşamadık. Okul çağındaki çocukları ile  evlerinde gün boyu sokağa da çıkamadan uzun uzun bir arada kalmak zorunda kalan anne ve babalarda bu tür bir de facto durumla ilk kez karşılaştılar. Onların neler yaptığına dair yakın çevremizdeki sayılı aile dışında elimizde veri yok. Biz bildiklerimizi paylaşmayı sürdürelim. Biz bildiklerimizi paylaşalım. Yararlanacaklar olursa bu da ülkemize katkı katkı sayar seviniriz. Evet anne ve babaların da bu süreci sağlıklı yürütmeleri gerekmektedir. Bütün anne ve babaların birinci görevi çocuklarını virüsten ve kaygıdan korumak olmalıdır. Virüsten korunmanın yollarını sağlık bilimciler her dakika her kanalı kullanarak anlatmaktadırlar. Kaygıdan korumanın birinci yolu da çocuklarımıza yalan söylemeden herkes doğruyu söyleyerek her yaşa uygun şekilde “corona “ diye bir virüs uluslararası bir salgına (pandemi” yol açtı. Bütün dünya önlemler alıyor. Ülkemizde de önlemler alındı. Biz de aile olarak gerekli tüm önlemleri aldık. Önlemlerimiz “corona” dan daha güçlü vb. söylemlerde bulunulabilir. Anlatım tarzımız doğallık taşımalı endişeyi giderelim derken kaygıya tavan yaptırılmamalıdır. Bu sürecin hiçbir aşamasında korkutma ve kaygılandırma hiç kullanılmamalıdır. Korkutarak değil durum hakkında onları bilgilendirerek yol alınmalıdır.
        Aile içerisinde yapılan konuşmalar ve etkinlikler de kaygı düzeyini düşürücü tarzda olmalıdır. Kaygı düzeyini düşürmenin önemi ile ilgili belli başlı üç hususu hemen belirtmek isterim. Birincisi öfke kontrolünü devre dışı bırakır. ikincisi bağışıklık sistemini zayıflatır. Üçüncüsü dikkati zayıflatır. O zaman virüsten koruma ile eş zamanlı olarak yerine getirilecek görev; kaygı düzeyini düşürmek ve çocukları kaygıdan da korumak olmalıdır.     
         Sesli düşünelim. Sabah ailenin bir kalkma saati olmalıdır. Herkes kafasına göre uyanıp farklı farklı zamanlarda kalkmamalıdır. Eğer anne veya baba birisi evden çok erken sayılabilecek saatlerde çıkmıyorsa onunla sabah kahvaltısını birlikte hazırlayıp yapmaya göre kalkış saati belirlenebilir. Önemlisi evde sabah kalkıldığı anda herkes birbirine günaydın diyerek güne başlanmalıdır. Yatağından kalkan herkesin ilk işi yatağını düzeltmek olmalıdır. Herkes pijamalarını katlayıp yerine koymalı veya askısına asmalıdır. Kişisel bakımlarını çocukların kendilerinin yapmaları özendirilmeli ve büyükler bütün bu çalışmalara nezaret etmelidir. Kahvaltıdan başlanarak  yemeklerin hazırlanması, masanın kurulması ve sonrasında toplanmasına çocuklara yapabilecekleri görevler verilmeli, aileye  destekleri ve katkılarının önemine dikkat çekilmeli ve onlarla gurur duyulduğu hissetirilmelidir. Arkası yarınlı kitap okuma saatlerimiz olmalıdır. Müzik dinleme ve çalışma saatlerimiz olmalıdır.
           Toplumsal bir sorumluluğumuz var. Evde kalmamız gerekiyor. Çok doğal olarak çocuklar dışarı çıkmak isteyebilir. "Hayır çıkmayacağız" söylemi yerine evde alternatifler oluşturmalıyız. Dışarı çıkma yerine “balkonda “…lardan kule yapalım”, “Salonda dikkat geliştirici oyunlar oynayalım”, ”İsim şehir oynayalım”, “El becerileri geliştirici hamurdan heykeller yapalım”, “Makarnalar boyayalım” . “Açık uçlu sorulara cevaplar arayalım”, Eldeki atık materyallerle “🐦 , 🦄 ,zürafa,  🙀 🐶 ördek gibi hayvanları 3 boyutlu çalışalım”,Arvin Gupta’nın eğitim araçları yapım videolarını izleyelim. “Deneylerle öğreniyorum”, gibi Tv programlarının yayın saatlerini öğrenelim. Günlük plana alaım ve saati geldiğinde izleyelim. “Saklambaç oynayalım.” her gece söz gelimi saat 20.30 da gökyüzüne bakalım. Ay nasıl gözüküyorsa bir kenara tarih yazalım karşısına ay nasıl görülüyorsa çocuğumuz ayrı biz ayrı resmini çizelim. 30 gün sonra ilk resimden başlayarak bu resimleri tek tek gözden geçirelim. Ay’ın üç halini bizzat gözleyerek öğrenmiş oluruz. Çocuklarımıza; “ kuşlar uçarken ayaklarını nasıl tutarlar neden” ? diye  bir soru soralım. Balkondan uçan kuşları gözlemek için ortam yaratalım. Uçan her kuşun cinsini de birlikte öğrenelim. Her yaş için farklı ama biz ilkokul, ortaokul çağı için söyleyelim onlarla oyunlaştırarak matematik çalışalım. “bir muz ile 2 domates, 2 domatesle dört salatalık onunla da 8 çilek alabilirim” bunu uygulamalı olarak yapalım… Gölde yüzen ördekler vardı. Birisi ikisinin önünde, birisi ikisinin arkasında, birisi ikisinin ortasında acaba gölde yüzen kaç ördek vardı” Bu gibi sorular hazırlayalım, önce düşünmelerini sağlayalım, sonra  çalıştığımız üç boyutlu örneklerle uygulamasını yapalım. Özellikle akşam saatlerinde Anne ve babalarınızın size anlatıp aktardığı masal hikaye ve anıları çocuklarımızla paylaşalım. MEB in eğitim takvimini telefonlarımıza indirelim her gün için orada paylaşılan bilgileri birlikte okuyalım okuduklarımızı çocuklarla konuşalım. Sorulara cevaplar arayalım. Birlikte olduğumuz saatlerde: dayanışma ruhu ve birlikte zorluklarla savaşmanın gücünü hissettirelim. Atı zorla çeşmenin başına götürebilirsiniz ama at istemediği sürece ona zorla su içiremezsiniz. Amacınız su içirmekse ona su ihtiyacını hissettirmelisiniz. Bunun için elinize bir avuç tuz veya şeker alır ata yalatırsanız bir süre sonra çeşmeden başını alamayacaktır. İnsanın da bir şeyi öğrenmesini istiyorsanız ona öğrenmesini istediğiniz şeyi ihtiyaç hissettirmelisiniz. İnsan ihtiyaç hissettiği hen ne olursa olsun ona ulaşmak ve onu elde etmek için tüm gücünü son limitine kadar kullanır. Bu unutulmamalıdır. Aksi taktirde yapacağınız her çalışma en çok çocukları sonrasında da sizi yoracaktır. 
    Bu ve benzer çalışmalarla bu olumsuz ve karamsar  günleri olumlu sonuçlar doğuracak şekilde değerlendirebiliriz. İşte bunun için "bir musibet bin nasihatten iyidir" denilmiş belki de. Hıfzı Yetgin. 23.03.2020


Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Premium Wordpress Themes