25 Aralık 2023 Pazartesi

DOKUMA TEZGAHININ ESASI


 

20 Aralık 2023 Çarşamba

NEREDEEEN NEREYE ?

       NEREDEEEN NEREYE

      1969 yılında göreve Müdür Yetkili Öğretmen olarak başladım. İlk iki belki üç ay yaşım 18 olmadığı için maaş alamadım. Maaşlarımı aldığımda, Mutemet "bak hoca şu. Ağustos maaşın 1. ay eline geçecek olan onun kesintileri çok oluyor haliyle. Ama şu eylül 2. maaşın işte maaşın bu demişti. 525 lira gibiydi. Maaşlarımı alınca elime deli para geçmiş gibi oldu. Oradan PTT ‘ye geldim. İlk maaşımı babama göndereyim jest olsun dedim. Oradan Ziraat Bankasına geçtim. Zaten başka banka da yoktu. 2. Maaşım için hesap açtırıp bankaya yatırdım. Elimde kalan 525  lira ile SAVARONA adında bir lokantaya gittim. Atatürk'ün aşçısının çocukları işletiyordu. Orada çorbadan başlayıp tatlı ile biten bir yemek yedim. İlk aylarda Partalcı’nın hanında kalırken,  o ay ahırı yok, kokmuyormuş, eee atımda yok diye akşam yeni keşfettiğimiz ahırı olmayan  Armutçu’nun hanında kaldım.

         Ertesi gün  ilçede küçük bir fiyat araştırması yapmıştım. Bir iki esnafa da, önceki aylarda maaş alamadığım için  deftere yazılmış borçlarım vardı. Esnafların, öğretmen kaçmıyorsun ya acelesi ne ya,  serzenişlerine rağmen . Hayır, ödeyeyim diyerek o borçları kapattım. Kasap birisi vardı. Oradan köye elim boş dönmeyeyim diye bir kilo kemiksiz et aldım. Fiyatı 2,5 lira idi. Diğer eksiklerimizi köyde yumurta falan toplayıp satan,  köye gelirken de getirdiği bakkaliye malları temin eden bir köy bakkalı diyelim oradan temin ediyordum. Bir kısmını da 32 köyün ortak pazarı gibi olan Cumayanı’ndaki bir iki bakkaldan karşılıyordum. O nedenle fazla bir şey almadım. 47 km uzaklıkta  okulumun olduğu köye ortalık çok kararmadan döneyim diye hemen yola koyuldum.  Irmak köyüne kadar giden bir kamyon olduğunu duyunca hemen koşarak kamyonun olduğu yere geldim. Şoför mahalline oturmuş iki kişiden birisini benim itirazıma rağmen soför indirdi. "Öğretmen kasada bu bey şöfermalinde olurmu ya ?" diyerek indirdi. Ben o kişiden kusura bakmamasını isterken o kişi de ‘’Öğretmen rahat ol.’’ Ben zaten binmem şöfermaline de boş diye bindiydim. Temiz temiz hava ala ala gideriz işte. Sen canını sıkma gibi sözler söyledi. Bindik kamyona yaklaşık bana o kamyon elli dakika kazandırmıştı. Irmak köyünden sonra artık yayan koşuldum yola...

       Yedi saatten sonra hava kararmış durumdayken vardım köye. O günde köyde de birkaç kişi ortak hayvan kesmişler. Kilosunu 210 kuruştan isteyenlerle de paylaşmışlar. Ben de 1 kilo etle varınca.  Rahmetli Muhammet ‘’Ya hoca onca yolu elinle etle mi geldin?’’ diye bana çıkışmıştı. Bak köyde de kestik. Kaça aldın bunu deyince baktım gerçekten merak ediyorlar. 2,5 lira deyince köyde ortak hayvan kesenler. Oooo paraya bak gördün mü gibi konuşmalar yapmışlardı.  Ne ise anlatmak istediğim henüz 2 aylık öğretmenin eline 525 lira para geçiyordu. Etin ilçedeki fiyatı da 2,5 lira idi.

       Dün uğradığım markette ise orta yağlı kuşbaşı etin kilosu 380 TL idi. 1969 yılında henüz stajyer öğretmen maaşımla 210 kg kemiksiz et alabiliyormuşum. Bugün 210x380= 79.800 TL alan bir öğretmen o günkü öğretmenin alım gücüne erişebilirmiş. Ayda 79.800 TL alan öğretmen olduğunu zannetmiyorum. Müfettişlerin bile o rakama ulaşabileceklerine ihtimal vermiyorum. Hani büyüklerimiz... "Neredeeennn nereyeee?" derler ya . Nereden nereye. Geldik mi değirmene? Sordum yine ne öğütüyor bu? Aldığım cevap hiç değişmedi yıllarca . "Duman öğütüyor duman." Noktasına virgülüne takılan çok oluyor da çalakalem yazıp gittim. Dönüp okumadım bile... Herkese sağlık dileyeyim. 19.12.2023  hyetgin.

19 Aralık 2023 Salı

BLOG SAYFASI OLUŞTURMAK


                              NOT; Video Sayın Mehmet Nejat Can'a aittir. Kendisine teşekkür ediyorum.

ÜSTÜN İNSAN ATATÜRK


 

17 Aralık 2023 Pazar

DÜNYANIN HALLERİ

 https://bulten.mserdark.com/p/dunya-halleri-125

1 Aralık 2023 Cuma

NEGATİF ALANDAN ÇIKABİLİRSEN KAZANIRSIN


 

3 Kasım 2023 Cuma

TANIDIĞIM BİR SENATÖR, GENÇ BİR ÖĞRETMEN VE ANIMSADIĞIM BİR OLAY

 

TANIDIĞIM BİR SENATÖR, GENÇ BİR ÖĞRETMEN VE ANIMSADIĞIM BİR OLAY

      1969 yılı 31. Temmuz’unda öğretmen olarak göreve başladım. Yaşım 17. Maaş alabilmem için babamı mahkemeye vermek zorunda kalmıştım. Tanıkları da dinledikten sonra hakim 1.1.1952 olan doğum tarihimi 1.1.1951 olarak tashih (karar öyle yazıldığı için kullandım) etmişti.

     Okullar açıldı. Her ayın ilk haftası bir cumartesi günü maaşlarımızı alabilmemiz için ilçede İlköğretim Müfettişleri tarafından bir toplantı düzenlenir ve bizim de görevli izinli olarak uzak köylerden ilçeye inebilmemize olanak sağlanırdı.

     1969 yılında aynı zamanda benim ilk genel seçimimde yapılmıştı. O seçimlerde de öğretmenler görev yaptığımız köylerde sandık başkanı olarak görevlendirilirdik. Eylül ayının son günleri veya ekim ayının ilk haftası gibi siyasi partilerin köy gezileri başlamış, adaylar ve parti yöneticileri her köyü fırsat buldukça ziyaret ederler. Küçük toplantılar düzenlerler, köylerin sorunlarını dinlerler. Çözüm için notlar alırlar, sözler verirlerdi.

      Birleştirilmiş sınıflı bir okulda görev yapıyordum. 1,2,3,4 ve 5. sınıfların hepsi ile aynı derslikte dersleri bir arada işliyorduk. Söz gelimi 1. sınıflarla ilk okuma yazma ve matematik derslerini özel olarak yaparken diğer öğrencilerimizi de ödevlendirirdik. Hayat bilgisi dersi 1,2 ve 3.  sınıflarla ortak işlenir o saatte 4. ve 5. sınıf öğrencileri ödevlendirilirdi. Yani tüm öğrenciler aynı derslikte olurlar ama bir kısmı öğretmenli, bir kısmı da ödevli olarak çalışırlardı. Her gün içinse akşamdan bir sonraki günün planını yapardık. Yıllık planlarımızı da duvara asacak şekilde kağıtları birleştirir ve büyük tablolar haline getirir asardık. İşlediğimiz konuların altlarını da öğrencilerimiz kırmızı kalemlerle çizerlerdi ki öğrencilerimiz hangi konuları işledik. Hangi derste hangi konudayız. Oradan izlesinler diye.  

        Bir gün ortak yaptığımız bir matematik dersinde tam konuya yoğunlaştığımız hepimizin de dikkat kesildiği bir anda dersliğin kapısı çat diye açıldı. İçeriye çevre köylerden olacak bir vatandaşımız telaşlı bir şekilde girdi. Köylülerimizce yapılmış bir öğretmen masam vardı. O masanın üzerindeki plan defterimi en öndeki öğrencilerimin oturduğu 3 öğrencilik bir sıraya adeta fırlatır gibi bıraktı. Benim masayı da kucakladığı gibi götürüyor. Tüm sınıf bir anda bir şaşkınlık yaşadık. Neyse ilk toparlanan yine ben olmuş olmalıyım ki. Vatandaşın sırt tarafından ceketinin ense kısmından yakaladım.

       -BİR DAKİKA İZİN ALMAK YOK MU? Masayı nereye götürüyorsun? diye çıkıştım. Çıkıştım derken aslında biraz da sinirlendiğim için gelen şahsı yüksek sesle azarladım. O da:

      -Öğretmen, vekil bey emretti, dedi. Toyluk, deneyimsizlik ne derseniz söyleyin artık.

      -ÇIK DIŞARI! Masa falan vermiyorum deyip adamı kovarcasına dışarı çıkardım. Öğrencilerime de dönüp gelen vatandaşın aslında izin istemesi gerektiğini, kabalık yaptığı ve dersimizi de böldüğü için sinirlendiğimi masayı da o nedenle vermediğimi söyledim. Haksız mıyım çocuklar? diye de sorarak bir anlamda destek istedim. Öğrencilerim de “öğretmenim iyi yaptın” şeklinde cevaplar verdiler. Ama biraz da rahatsız olmuştum. Tadımız kaçtı. Ders performansımız da düştü. Konuyu bıraktık. Serbest okuma gibi bir etkinliğe başladık. Ders bitti. Teneffüse çıktık. Tekrar derse girdik. Yine tam dersin ortalarında kapı tıklatılarak çalındı. Yüksek sesle.

- Geeelll’ diye seslendim. İçeriye orta boylu gözlüklü biraz da kilolu sayılabilecek çok sempatik yüzlü bir bey girdi.

-Öğretmen bey ben Kastamonu Senatör adayı Ahmet Nusret Tuna’yım. Az önce bilgim dışında bir vatandaşımız sizin masayı almak için gelmiş. Siz de haklı olarak kızmışsınız. Çok özür dilerim. Hem sizden hem öğrencilerinizden özür dilemek için geldim. Lütfen kusura bakmayın, dedi. Kalakalmıştım. Şaşkınlığımı o da sezmiş olmalı ki, yanıma kadar geldi. Elimi tuttu ve kendisinden bir isteğim olup olmadığını sordu.

-Hayır, teşekkür ederim. Şimdi ben mahcup oldum gibi bir şeyler söylemeye çalıştım. Ama gerçekten mahcup olmuştum. Sonraki yıllarda aklıma geldikçe o fevriliğim kendimi frenleme konusunda karşımdaki kişiye karşı bir kabalık oluştururken benim içinse öğretici bir yaşanmışlık olmuştu. Sayın Ahmet Nusret Tuna’yı sonradan hep izledim. 1972’de Deniz’lerin idamı lehine oy kullanmamış olsaydı. Gidip ziyaret de edecektim. Ama O nezaketli şahsın idamlar lehine oy kullandığını öğrendiğimde paradigmam yine değişmişti. Sayın Süleyman Demirel yasaklı olduğu yıllarda Doğruyol partisinin genel başkanı da oldu. 1988 yılında da vefat etti. Vefat ettiğinde de üzüldüğümü anımsıyorum. Allah rahmet eylesin

    Şimdi sesli düşünüyorum. Hatta hayal kuruyorum. Sayın Milli Eğitim Bakanımız ilimizin değerli valisini aramış olsa … “Sayın Valim ilinizde bir değerli öğretmenimiz medeni cesaret göstermiş ve genel olarak bazı eleştirilerde bulunmuş. Ya ,  siz öğretmenimizi ziyaret etseniz ya da Sayın İl Müdürümüz size bir randevu ayarlasa da bir araya gelseniz. Öğretmenimize de benim adıma bir kahve ikram etseniz ve öğretmenimizin konuşmasında ileri sürdüğü taleplerini dinleseniz. Hatta orada dile getiremedikleri de olabilir… Varsa onları da not etseniz ve bana iletseniz. Çok sevinirim. Dese… Düşünebiliyor musunuz? Tüm Türkiye sathında öğretmenler nice başarılarını geometrik büyümelerle nasıl katlarlardı. Ve Sayın Bakan nasıl gönüllere taht kurardı. Mustafa Necati, Hasan Ali Yücel, Mustafa Üstündağ, Avni Akyol ve kısmen Sayın Ziya Selçuk gibi… Nasıl unutulmazlar arasında yerini alırdı.  

     Emine öğretmenin yaşadıkları hafızamı tazelememe yol açtı.  Son olarak düşüncem şudur:

     Öğretmen gözaltına alınmamalı, eleştiriler sert bile olsa kulak verilmelidir. Emine Öğretmen’in konuşması işini seven bir öğretmenin ders işleyişi niteliğindeydi. Öğretmen bir eleştiride bulunmuşsa nasıl yapmalıyız diye davet edilip söyledikleri tekrar tekrar dinlenip notlar alınmalı, ders çıkarılmalı, yön tayin edilmelidir. Kaldı ki ben Emine Öğretmen’in konuşmasını yalnızca iktidara değil muhalefete ve genel anlamda da vatandaşlara bir çağrı ve eleştiri olarak algıladım. Her ne olursa olsun “Öğretmen derim önümü iliklerim.” Herkese saygılar.    01.11.2023 hyetgin

 

 

19 Ekim 2023 Perşembe

CUMHURİYETİMİZ 100 YAŞINDA

CUMHURİYETİMİZ 100 YAŞINDA    Hıfzı Yetgin 

 Gururluyuz. Cumhuriyetimiz 100 yaşında. Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yılında kutlamak için cumhuriyetçiler dünyanın her köşesinde alanlarda, salonlarda uygun bulduğumuz her mekânda toplanıyor ve değerlendirmeler yapıyoruz. Böylesine önemli bir tarihte, bir yandan Cumhuriyetin önemini, bir yandan da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak hepimiz için yaşamsal önem taşımaktadır. Yazının yazılma amacını da bu cümle oluşturmuştur.

13. yüzyılda kurulup 20. yüzyılda çöken Osmanlı İmparatorluğu’nda monarşi, teokrasi ve feodalizm geçerliydi. Başka bir deyişle Osmanlı’da egemenlik, padişahta, ruhban sınıfında, toprak ağalarında ve mütegallibede idi. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte egemenlik, padişahtan, halifeden, şeyhülislamdan, ulemadan, tarikattan, cemaatten, toprak ağalarından, efendilerden, beylerden alınıp halka devredildi. Toprak reformunun gerçekleştirilememesi nedeniyle iktidardan uzaklaştırılmış olmalarına rağmen güçleri kırılamadığı için Cumhuriyet karşıtı odaklar, daha Cumhuriyet’in kurulma süreciyle birlikte, Cumhuriyet yönetimini yıkmak için hep devrede oldular. Bugün Dünyada ve Yurdumuzdsa yaşadığımız tüm olaylar bunu iyice doğrulamaktadır. Bu cümleden olarak Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimler ve laiklik ilkesinin önemini de çok iyi anlamamız gereken günlerde olduğumuzda bilinmelidir..
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nda iki farklı odağa karşı iki farklı mücadeleyi ulusu ile birlikte eş zamanlı olarak yürütmüştür. Bunların birincisi işgalci emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık mücadelesidir. İkincisi de saraya karşı ulusal egemenlik bir anlamda demokratikleşme mücadelesidir. Atatürk bu mücadeleleri halkıyla birlikte aklın ve bilimin yol göstericiliğinde gerçekleştirmiştir. Yani Cumhuriyetimiz Ulusal, Demokratik ve Halkçı bir özellik taşır.
Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı boyunca her adımında milli iradeye dayanmış, milli iradeye vurgu yapmıştır. “Milli iradeyi etkin, milli kuvvetleri hâkim kılmak esastır” demiştir. Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi ve TBMM açılır açılmaz dile getirdiği “Meclisin üstünde hiçbir güç ve kuvvet yoktur” kararı bunun en önemli belgesidir. İşte bu kararlılığın sonucunda da olması gereken gerçekleşmiş 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetimiz ilan edilmiştir.
Peki 100. yaşını kutladığımız bu bizim Cumhuriyetimiz nasıl bir Cumhuriyet’tir?
Bizim Cumhuriyetimizin temelinde “tam bağımsızlık”, “ulusal egemenlik” ve “çağdaşlık” vardır. Cumhuriyetimizin en önemli özelliği ise laikliğidir. Atatürk'ün ifadesiyle “Cumhuriyetimizin karakteri laikliktir.”
Tam bağımsızlık için önce Kurtuluş Savaşı kazanılmış, ardından Lozan'da kapitülasyonlar kaldırılarak, Osmanlı’nın ekonomi, hukuk, eğitim, kültür ve siyaset alanlarındaki çağ ile bağdaşmayan uygulamalarına son verilmiştir. Cumhuriyetimiz, halkına “kulum” diye hitap ederek kendisini Tanrının dünya üzerindeki temsilcisi kabul eden, yüzlerce yıllık, metruk binaya dönmüş sultanlık ve halifelik rejimine son vermiş, “Kayıtsız koşulsuz ulusun egemenliğini” gerçekleştirmiştir.
Atatürk, 1920'de üzerine hiçbir gücün etkisi ve gölgesi yansımayan halkın temsilcilerinden oluşan TBMM'ni toplamış, bu meclisle birlikte vatanın kurtuluşunu gerçekleştirmiştir. Ardından nefes kesen bir hızla:
Egemenliği kayıtsız koşulsuz millete veren 1921 Anayasa'sının kabulü sağlanmış,
1922’de Saltanat Kaldırılmış,
1923’te İzmir İktisat Kongresi’ni toplamış, demokrasinin yolunu açmak amacıyla CHP kurulmuş, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Cumhuriyet’in ilanından sonra aydınlanma hareketleri daha da hız kazanmıştır.
1924’te halifelik kaldırılmış, Öğretim Birliği Kanunu çıkarılmış,24 Anayasası kabul edilmiştir.
1925 yılında Aşar Vergisi kaldırılmış, Şapka ve Kıyafet Devrimi gerçekleştirilmiş, Tekke ve Zaviyeler kapatılmıştır.
1926’da Medeni Kanun kabul edilmiş,
1928’ de Harf Devrimi,
1933’de üniversite reformu ve Soyadı Kanunu çıkarılmış,
1934’te de kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu adımla Türkiye'de laikliğin ve demokrasinin çok önemli bir altyapısı hazırlanmıştır. Bu yönüyle Cumhuriyet aynı zamanda bir kadın hakları devrimidir.
Cumhuriyetimiz ümmetten “Ulus”, kuldan “Yurttaş” yaratmıştır. Osmanlı'da padişahın “kulu” olan halk, Cumhuriyetle “yurttaş” olmuştur. Cumhuriyetimiz vatandaşları arasında fırsat eşitliğinin de yollarını açmıştır. Cumhuriyetin yarattığı bu “eşitlik ortamı” ve “olanaklar” sayesindedir ki Anadolu ve Trakya’nın herhangi bir köşesinde doğan halk çocukları liyakat temelinde ilerleyerek, Türkiye Cumhuriyeti'nde en üst makamlara kadar yükselebilmişler, milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olabilmişlerdir. Ayrıca da Cumhuriyetin sağladığı olanaklarla daha önce hayal bile edemeyecekleri öğretimleri gerçekleştirmişler ve pek çok makam ve mesleğin nitelikli sahipleri olmuşlardır.
Cumhuriyet Türk tanımını yaparken de ırkçılıktan uzak durmuş, etnik köken, din ve mezhep bağını değil, vatandaşlık bağını esas almıştır.
1924 Anayasasında tam olarak şöyle denilmiştir: “Türkiye'de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk' denir.” Bu tanımdan sonra artık Cumhuriyetimizin kültür kökleri, anayasamızda işaret edilen tarihimiz ve öz dilimiz olmuştur. Cumhuriyetimiz bir taraftan bizi, Osmanlı döneminde uyduruk bir dil ile koparıldığımız tarihimizle ve kültürümüzle buluşturmuş, diğer taraftan yüzyıl boyunca Arapça ve Farsçanın baskısı altında yok olmaya yüz tutan dünyanın en matematiksel dili olan Türkçemizi de kurtarmıştır.
Yukarıda da işaret ettiğim gibi Cumhuriyetimizin temelinde akıl ve bilim vardır. Çünkü büyük Atatürk akıl ve bilimin devrede olduğu her yerde aydınlanmanın gerçekleştiğini çok iyi bilmektedir. Yaygın eğitim seferberliklerinin yanında Cumhuriyetin en yaygın aydınlanma kurumları da okullar olmuştur. Bu okullar Cumhuriyetin çağdaş eğitim anlayışını akılcı, bilimsel, laik, ulusal ve karma eğitimle gerçekleştirmeye devam edeceklerdir. Yönümüz çağdaş uygarlığa dönüktür. Cumhuriyet edebiyat, resim, müzik, heykel, tiyatro gibi güzel sanatlarda da ilerlemeyi gerekli görmüştür: Öyleyse resmi, özel tüm okullar olarak görevimiz, her bakımdan çağdaşlaşmayı esas almak alacaktır. Okullar barışında kaleleri olacaklardır. Çünkü Atatürk'ün “Yurtta barış, Dünyada barış” sözü Cumhuriyetimizin evrensel ilkelerinden birisidir. Dünyanın hâlihazırda yaşadığı savaşlarda izlediğimiz politikaların gördüğü kabul bunun en kanıtlı belgeleridir.
Sevgili yurttaşlar,
Sonuç olarak, Türkiye'de tam bağımsızlığın, ulusal egemenliğin, demokrasinin, ulus bilincinin, fırsat eşitliğinin, özgürlüklerin, kadın haklarının, çağdaş hukukun, kültürün, sanatın, bilimsel eğitimin, barışın ve çağdaş yaşamın güvencesi laik cumhuriyettir.
Türkiye'yi ikinci yüzyıla taşıyacak vizyon da Atatürk'ün laik cumhuriyet vizyonudur.
Türkiye Cumhuriyeti'ni akıl ve bilimle kurup geliştiren Atatürk, “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır... Beni izlemek isteyenler aklın ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” demiştir.
Büyük Atatürk sana söz veriyoruz. “Senin manevi mirasçıların olmaya devam edeceğiz.” Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun. Yaşasın Cumhuriyet Devrimleri. Hıfzı Yetgin

14 Temmuz 2023 Cuma

TARİHE İLERİ ZAMANLARDA UNUTULMASIN DİYE DÜŞMEK İSTEDİĞİM NOT

 

*EMEKLİLERİN KARA GÜNÜ 13 TEMMUZ 2023

Emekli yurttaşlarımız 13 temmuz 2023 tarihini iki noktadan kolay unutmayacaklardır. 1." 65 yılın en sıcak günü," 2. "maaşlarının alım gücü %120 gerilemişken %25 lik bir artışa karşı ağız açacak hallerinin bile kalmamış olmasıdır". Beş yıl sonra bugünkü emeklilerin % 50 si zaten aramızda olmayacak. Kalan %50 nin de yarısı demans ve alzaymırla uğraşır durumda olacak ve döngü kaldığı yerden hep tekrar edecek... Geçmişte en azından artışlar herkesle aynı oranda yapılırdı. Yani bir kesime %50 artış yapılmışsa emeklilere de %50 olurdu. Kapitalist sistemin siyasal yapıları da gide gide artı değer üretenlerle üretmeyenler arasında tercihler geliştirdi. Üretimin dışındaysan benim ilgi alanımın da dışındasın anlayışı alenen hissettirilmeye başladı. İşte o nedenledir ki emekliler Benim bildiğim son elli yılda ilk kez negatif bir ayrımcılıkla karşılaştılar. Ama emeklilerin örgütsüzlüğü ya da mevcut örgütlerin güçlerini hissettirememesi nedenleriyle bugün Memurlara %74-%86, İççilere %46 Asgari Ücrete %34 zam yapılırken emeklilere zaten düşük olan maaşlarına sadece %25 yapıldı. Seyyanen de bir kuruş dahi verilmedi. Haksızlık olduğunda herkes hemfikir. Geçmişler olsun. Hiç mecali yokken bile hiç olmazsa %34 verelim diyen CHP ile daha grubunu yeni kurmuş Saadet Partisi grubunun da hiç olmazsa seyyanen 8.000 tl verelim demesini takdirle karşıladım. Sayın Bahçeliden  çok umutlanılmıştı. Umutlar boşa çıktı. MHP de çekimser kalmakla en azından %25 şi kabullenmediğini hissettirmekle yetindi. O da bir tavır. Özetlersek emekliler bu seçimlerden en küçük kazanım elde edemeden çıktılar. Sonrasında da çok zor günlerin başladığını biliyor olmanın verdiği bir gerginlik ve şaşkın içindeler. Evet önümüzdeki beş yıl tüm emekliler için şimdiye kadar hiç yaşamadıkları zorlukların yılları olacak. Demans olmayanların hatırlamalarını dilerim. Herşeyin hayırlısı...hyetgin 13.07.2023

28 Haziran 2023 Çarşamba

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN


 

23 Haziran 2023 Cuma

BİR LİDERLİK ALGORİTMASI


 

4 Haziran 2023 Pazar

NE TARAFTAN SAYARSAN SAY TOPLAM SEKİZ TAŞ EDİYOR NASIL?

     

     NE TARAFTAN SAYARSAN SAY TOPLAM SEKİZ TAŞ EDİYOR NASIL?  



HANGİ YÖNDEN SAYARSAN SAY TOPLAMDA SEKİZ TAŞ OLUYOR ?

NOT. Bir tahtaya veya kartona veya toprağa bu şekilde bir tablo çiz. Tabloda her kareyi havuz olarak adlandıralım. Havuzların içerisine tabloda görülen sayılarda taş bırakalım. Ve Bu hali ile tabloda görülen taşları A havuzundan harflerin gidiş yönüne doğru sonrada yine A havuzundan başlayarak tersi yönde saydığımızda her sıradaki taşların toplamlarının sekiz taş olduğunu görürüz. Şimdi ortadaki havuzdaki toplam 6 taşı da aşağıda verdiğim yönergelere göre yerleştirdiğimiz de yine de havuzlardaki taşları topladığımızda sayıların toplamlarının değişmediğini göreceğiz. Bu matematik gizemini çözmeye çalışalım …

1-    Ortadaki havuzdan bir taş al  B karesine ekle. A karesinden de bir taş al K karesine  bırak ve tüm taşları aynı şekilde say. Toplam taş sayısının sekiz olduğunu gör.

2-   Ortadaki hav koyuzdan bir taş daha al I karesine, İ karesindeki bir taşıda J karesine bırak. Taşları yine say toplamdaki sayının yine sekiz olduğunu gör.

3-  Ortadaki havuzdan bir taş daha al F karesişne, G karesinden de bir taş al G karesine koy. Taşları yine say toplamdaki sayının yine sekiz olduğunu gör.

4-  Ortadaki havuzdan bir taş daha al J karesine, A karesinden de bir taş al B karesine koy. Taşları yine say toplamdaki sayının yine sekiz olduğunu gör.

5-  Ortadaki havuzdan bir taş daha al C karesine, D  karesinden de bir taş al E karesine koy. Taşları yine say toplamdaki sayının yine sekiz olduğunu gör.

6-  Ortadaki havuzdan son taşı da al F karesine,  G karesinden de bir taş al H karesine koy. Taşları yine say toplamdaki sayının yine sekiz olduğunu gör.

         ŞİMDİ AKIL YÜRÜTME ZAMANI…




3 Haziran 2023 Cumartesi

SELAM OLSUN HAZİRANDA UÇMAGA VARANLARA

 


18 Nisan 2023 Salı

KÖY ENSTİTÜLERİ EĞİTİM TARİHİMİZDEN BİR DESTAN

                            EĞİTİM TARİHİMİZDEN BİR DESTAN KÖY ENSTİTÜLERİ



15 Nisan 2023 Cumartesi

BİR HOLLANDALI ÜLKEMİZİN HER ŞEHRİNİ DOLAŞMIŞ VE ÇEKTİĞİ FOTOĞRAFLAR İÇİN BİR SİTE KURMUŞ

 BİR HOLLANDALI TURİST ÜLKEMİZİN HER ŞEHRİNİ DOLAŞMIŞ VE ÇEKTİĞİ;

FOTOĞRAFLAR İÇİN BİR SİTE KURMUŞ  HER ŞEHRİN ÜZERİNE TIKLAYINIZ VE ADIM ADIM GEZİNİZ.    http://www.pbase.com/dosseman/root&page=1.


8 Mart 2023 Çarşamba

"EĞİTİM ÖĞRETİMİN İKİNCİ YARIYILI BAŞLIYORKEN"-Canlı Yayın-

12 Şubat 2023 Pazar

BU SON OLSUN BU SON...

      Eğitim, eğitim, eğitim. Eğitimi ıskalarsak deprem x 1in sağına sayılamayacak kadar sıfır koysanız da tahribatı tanımlayamazsınız. yetginhoca

           BU SON OLSUN BU SON

       Cem Karaca'nın şarkısıydı " doğarken ağladı insan. Bu son olsun bu son." İnsanlar ağlamaya doğarken başladılar. Son olmadı genellikle. Üç gündür elim yazmaya dilim konuşmaya varmıyor.

       Ömrümüz mesleğimiz gereği eğitimle insanları, öğrencilerimizi aydınlatmakla geçti. Vara vara karşımıza hep değirmenler çıktı. Bu değirmenler İnsan öğütüyor. Ne yeteneklerimizin yitirilişlerine bakakaldık. Hammurabi çürük ev yapan usta cezalandırılacak demiş. Çürük ev yapan ustalar bakmışlar ki işin şakası yok. Örgütlenmişler, çalışa çalışa düşüne düşüne vazgeçmemişler her yolu mubah sayan düşünürlerini de yaratarak, halkın onayını da alacakları bütünsel sistemleri de icat ederek gücü ele geçirmişler. Bu gücü eline alan "güçlüler” sonrasında her şeyden Allah’ı sorumlu tutmaya başlamışlar. "her şey Allahtan" yazılarını gördüğüm her yerde bu haksızlık değil mi ? “Bizde de bir eksiklik, noksanlık olamaz mı?”, “ Allah aklı, düşünme becerisini niye verdi?” der dururum.

        Doğal afeti, insanların kontrolü dışında gerçekleşen, mal ve can kaybına neden olabilen, büyük oranda önlenemez insanüstü ölçeğe sahip bir tehlike olarak tanımlarlar. Öğrencilerimize de bu tanımları örnekleriyle hep anlattık. Ama, akıl erdiremeden yıllarca duyarım ki Japonya'da 9 şiddetinde deprem olurmuş 12. kattaki Japon masaya tutunur çayını içmeye devam edermiş. Peki, madem becerim var o zaman şimdi düşünüyorum... bu yaşadıklarımızın daha şiddetlisini Japon yaşıyor hiçbir Japon bunu doğal afet saymıyor. Sıradan ve yaşantısının bir parçası kabul ediyor. Japon çayını içmeye devam ediyorken… Bir başka coğrafyada yaşayan insan daha az şiddette bir deprem yaşayınca sonuçları katlanılamaz tarihin en ağır doğal afeti oluyor. Burada bir çelişki yok mu? Düşünmeye devam ediyorum. Koca Sinan'ın yaptığı köprüler, camiler sapasağlam ayakta kalırken birkaç yıl önce yapılan binalar neden ayakta kalamayıp insanlara mezar oluyor. Başkalarına sözüm olmaz da biz bunları aşabilmeliydik. Koca Sinan 1588 yılında öldü. O yıldan sonra bu işi daha da geliştirmemiz gerekiyordu. Yapamadık. Neden yapamadığımızı işin uzmanları söylesin. Ben bir eğitimci olarak söylüyorum. Çoğu zaman pandemi, deprem vb. kriz durumlarında sayın yetkililerimizin ilk aklına gelen şey okulların tatil edilmesi geliyor. Atatürk Kurtuluş Savaşımız yıllarında bile öğretmenler kongresini toplamış, eğitimin önemine işaret etmiştir. İkinci paylaşım savaşı sonrasında Amerikalı bir yetkilinin bir Alman generale hitaben “ Ülkenizde taş üstünde taş kalmadı. Artık ayağa kalkamazsınız” denildiğinde Alman generalin, “Ülkemizde taş üstünde taş kalmadı ama üniversitelerimiz ayakta” dediği söylenir. Bu cevap anlamlıdır. Eğitimi ıskaladığınızda eğitim x 1 in sağına sınırsız sayıda sıfır koyun ortaya çıkacak tahribatı hesaplayamazsınız. O nedenle okulların kapatılması eğitime ara verilmesi gibi uygulamalar eğitimin hiçbir kademesinde hiç akla getirilmemelidir. Bu insanların en çok ihtiyaç duydukları psiko sosyal tedavi açısından ve elbette eğitimin gücünün aşamayacağı zorluk olamayacağı bilincini ayakta tutmak açılarından da çok önemlidir.

         8 Şubat 2023 günü depremin her sarsıntısını hissediyorum. Deprem bölgesindeki her vatandaşımı düşündükçe beynimi bulutlar kapsıyor. Üşüyorum, titriyorum, ürperiyorum… bir Koca Sinan’ın yaptıkları geliyor gözümün önüne. Bir de Sinan’ı olmayan Japon’un yaptıklarına bakıyorum. Ben Allah’a inanıyorum. Japon’un başka bir inancı var. Haşa “her şey Allah’tan” dersem Allah’a haksızlık edip Japon’un ilahını kutsamıyor muyum? Çocuklar burada bir yanlış var. Çocuklar o yanlış bizde… Böyle düşünüyorum. 21. Yy.da bu yaştan sonra saklayayım mı? Saklarsam sonra nasıl bakarım yüzünüze. 08.02.2023  Hıfzı YETGİN            

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Premium Wordpress Themes