Eğitim, eğitim, eğitim. Eğitimi ıskalarsak deprem x 1in sağına sayılamayacak kadar sıfır koysanız da tahribatı tanımlayamazsınız. yetginhoca
BU SON OLSUN BU SON
Cem Karaca'nın şarkısıydı "
doğarken ağladı insan. Bu son olsun bu son." İnsanlar ağlamaya
doğarken başladılar. Son olmadı genellikle. Üç gündür elim yazmaya dilim
konuşmaya varmıyor.
Ömrümüz mesleğimiz gereği eğitimle
insanları, öğrencilerimizi aydınlatmakla geçti. Vara vara karşımıza hep
değirmenler çıktı. Bu değirmenler İnsan öğütüyor. Ne yeteneklerimizin
yitirilişlerine bakakaldık. Hammurabi çürük ev yapan usta cezalandırılacak
demiş. Çürük ev yapan ustalar bakmışlar ki işin şakası yok. Örgütlenmişler,
çalışa çalışa düşüne düşüne vazgeçmemişler her yolu mubah sayan düşünürlerini
de yaratarak, halkın onayını da alacakları bütünsel sistemleri de icat ederek
gücü ele geçirmişler. Bu gücü eline alan "güçlüler” sonrasında her şeyden
Allah’ı sorumlu tutmaya başlamışlar. "her şey Allahtan" yazılarını
gördüğüm her yerde bu haksızlık değil mi ? “Bizde de bir eksiklik, noksanlık
olamaz mı?”, “ Allah aklı, düşünme becerisini niye verdi?” der dururum.
Doğal afeti, insanların kontrolü
dışında gerçekleşen, mal ve can kaybına neden olabilen, büyük oranda önlenemez
insanüstü ölçeğe sahip bir tehlike olarak tanımlarlar. Öğrencilerimize de bu
tanımları örnekleriyle hep anlattık. Ama, akıl erdiremeden yıllarca duyarım ki
Japonya'da 9 şiddetinde deprem olurmuş 12. kattaki Japon masaya tutunur çayını
içmeye devam edermiş. Peki, madem becerim var o zaman şimdi düşünüyorum... bu
yaşadıklarımızın daha şiddetlisini Japon yaşıyor hiçbir Japon bunu doğal afet
saymıyor. Sıradan ve yaşantısının bir parçası kabul ediyor. Japon çayını içmeye
devam ediyorken… Bir başka coğrafyada yaşayan insan daha az şiddette bir deprem
yaşayınca sonuçları katlanılamaz tarihin en ağır doğal afeti oluyor. Burada bir
çelişki yok mu? Düşünmeye devam ediyorum. Koca Sinan'ın yaptığı köprüler, camiler
sapasağlam ayakta kalırken birkaç yıl önce yapılan binalar neden ayakta
kalamayıp insanlara mezar oluyor. Başkalarına sözüm olmaz da biz bunları
aşabilmeliydik. Koca Sinan 1588 yılında öldü. O yıldan sonra bu işi daha da
geliştirmemiz gerekiyordu. Yapamadık. Neden yapamadığımızı işin uzmanları
söylesin. Ben bir eğitimci olarak söylüyorum. Çoğu zaman pandemi, deprem vb.
kriz durumlarında sayın yetkililerimizin ilk aklına gelen şey okulların tatil
edilmesi geliyor. Atatürk Kurtuluş Savaşımız yıllarında bile öğretmenler
kongresini toplamış, eğitimin önemine işaret etmiştir. İkinci paylaşım savaşı
sonrasında Amerikalı bir yetkilinin bir Alman generale hitaben “ Ülkenizde taş
üstünde taş kalmadı. Artık ayağa kalkamazsınız” denildiğinde Alman generalin,
“Ülkemizde taş üstünde taş kalmadı ama üniversitelerimiz ayakta” dediği
söylenir. Bu cevap anlamlıdır. Eğitimi ıskaladığınızda eğitim x 1 in sağına
sınırsız sayıda sıfır koyun ortaya çıkacak tahribatı hesaplayamazsınız. O nedenle
okulların kapatılması eğitime ara verilmesi gibi uygulamalar eğitimin hiçbir
kademesinde hiç akla getirilmemelidir. Bu insanların en çok ihtiyaç duydukları
psiko sosyal tedavi açısından ve elbette eğitimin gücünün aşamayacağı zorluk
olamayacağı bilincini ayakta tutmak açılarından da çok önemlidir.