27 Haziran 2025 Cuma

KİN TUTAN HAYVANLAR

KİN TUTAN HAYVANLAR 
 
  Yukarıdaki sosyal medya paylaşımını  gruplarımdan paylaştığımda bazı arkadaşlar görsele yapay zeka ürünü falan gibi yorumlar yapıtılar. Belki de öyledir.  

   Ama hayvanlarda haksızlığa  tepki verme refleksi olabiliyor. Tanıdığım bir arkadaş hapishane de koğuşa gelen bir kediyi gördüğü yerde azarlar, kızar, kovalar, kötü muamele eder... Kedi, arkadaşı ne zaman görse ona ters ters bakmaya başlar. Bir gün koğuşta kimsenin olmadığı bir zamanda kedi koğuşa girer ve arkadaşın yatağının üzerindeki albümde olan   fotografını dişleyip tırnaklayarak hıncını almaya çalışır... Bu yaşanmış bir olaydır.  Ayrıca  fillerin kin tuttuklarını filmlerden anımsıyoruz. Anadolu'da köpeklerin kendilerine iyi davranmayan insanlara saldırdıklarına dair pek çok hikaye dinlemişizdir. Yine kargaların yaşadıkları olumsuzlukları 17 yıl kadar unutmadıklarına dair bilimsel (Dr. Marzluff )açıklamalar bulunmaktadır. Kazlar ve kuzgunlar üzerine de yaşayanlardan hikayeler dinlemişimdir. Yine ortaokul öğrenci olduğum yıllarda köyde hayvan otlatırken. Bir komşumuza  iyi davranmadığı kendi  (boğa) danasının saldırdığına ve ağır yaraladığına bizzat tanık olmuştum.

     Bu tanıklıklar dinleme ve duyumlardan sonra açıkcası  bu görselin de gerçek olabilme olasılığını oldukça yüksek buluyorum. O nedenle de paylaşıyorum.  27.06.2025 Hıfzı Yetgin

15 Mayıs 2025 Perşembe

SANAL MÜZELER

GEZMEK İSTEDİĞİNİZ MÜZENİN ELEKRONİK ADRESİNİ KOPYALAYINIZ VE ARAMA ÇUBUĞUNA YAPIŞTIRINIZ

MÜZELER HAFTASI (18-24 MAYIS ) •Sanal Müzeler•

bit.ly/3bCEKKv Anadolu Medeniyetler Müzesi

bit.ly/2VARdIL Dolmabahçe Sarayı

bit.ly/3eUMB8i Panorama 1453 Tarih Müzesi

bit.ly/3aDoQy2 Topkapı Sarayı

bit.ly/2zy0s4d Türk İslam Eserleri

bit.ly/2VXgkVh Mevlana Müzesi

bit.ly/3fZaL1D 15 Temmuz Hafıza Müzesi

bit.ly/355sqj8 Kapadokya Karanlık Kilise

bit.ly/3cQ0HpB İstanbul Kız Kulesi

bit.ly/3eQ3XDe Rahmi Koç Müzesi

bit.ly/3cPlwRI Anıtkabir

bit.ly/2SaosAO Kurtuluş Savaşı Müzesi

bit.ly/2KvBkx2 Cumhuriyet Müzesi

bit.ly/2Y5hIbd Troya Müzesi

bit.ly/3ePYqfE Gazi Müzesi

•Sanal Müzeler

bit.ly/3bCN9O3 Göbeklitepe Örenyeri

bit.ly/2VDal9i Etnoğrafya Müzesi

bit.ly/2VZASfM Antalya Müzesi

bit.ly/2x78vnt Boğazköy Müzesi

bit.ly/2Kzoxtr Antep Arkeoloji Müzesi

bit.ly/2xYwAxk Zeugma Müzesi

bit.ly/3eOSPGw Çorum Müzesi

bit.ly/3eQ3NeX Şanlıurfa Müzesi

bit.ly/3cL9h8N Adana Müzesi

bit.ly/2VCTG5N Hatay Arkeoloji Müzesi

bit.ly/3cLbEZf Yapı Kredi Sanal Müze

bit.ly/2VD9iWT Efes Müzesi

bit.ly/3bBl4Xa Ankara Resim ve Heykel Müzesi

bit.ly/355VeYO Sakıp Sabancı Müzesi Dijital Koleksiyonları ve Arşivleri

bit.ly/2TjSylX Oyuncak Müzesi

bit.ly/2AzoCLW 3D Mekanlar

bit.ly/2LDYRwm Amerikan Uçak Müzesi

bit.ly/3cInDal Sanal Müze

https://stellarium-web.org/ Gökbilim, Yıldızlar ve Gökyüzü HaritasıMÜZELER HAFTASI (18-24 MAYIS ) •Sanal Müzeler•

bit.ly/3bCEKKv Anadolu Medeniyetler Müzesi

bit.ly/2VARdIL Dolmabahçe Sarayı

bit.ly/3eUMB8i Panorama 1453 Tarih Müzesi

bit.ly/3aDoQy2 Topkapı Sarayı

bit.ly/2zy0s4d Türk İslam Eserleri

bit.ly/2VXgkVh Mevlana Müzesi

bit.ly/3fZaL1D 15 Temmuz Hafıza Müzesi

bit.ly/355sqj8 Kapadokya Karanlık Kilise

bit.ly/3cQ0HpB İstanbul Kız Kulesi

bit.ly/3eQ3XDe Rahmi Koç Müzesi

bit.ly/3cPlwRI Anıtkabir

bit.ly/2SaosAO Kurtuluş Savaşı Müzesi

bit.ly/2KvBkx2 Cumhuriyet Müzesi

bit.ly/2Y5hIbd Troya Müzesi

bit.ly/3ePYqfE Gazi Müzesi

•Sanal Müzeler

bit.ly/3bCN9O3 Göbeklitepe Örenyeri

bit.ly/2VDal9i Etnoğrafya Müzesi

bit.ly/2VZASfM Antalya Müzesi

bit.ly/2x78vnt Boğazköy Müzesi

bit.ly/2Kzoxtr Antep Arkeoloji Müzesi

bit.ly/2xYwAxk Zeugma Müzesi

bit.ly/3eOSPGw Çorum Müzesi

bit.ly/3eQ3NeX Şanlıurfa Müzesi

bit.ly/3cL9h8N Adana Müzesi

bit.ly/2VCTG5N Hatay Arkeoloji Müzesi

bit.ly/3cLbEZf Yapı Kredi Sanal Müze

bit.ly/2VD9iWT Efes Müzesi

bit.ly/3bBl4Xa Ankara Resim ve Heykel Müzesi

bit.ly/355VeYO Sakıp Sabancı Müzesi Dijital Koleksiyonları ve Arşivleri

bit.ly/2TjSylX Oyuncak Müzesi

bit.ly/2AzoCLW 3D Mekanlar

bit.ly/2LDYRwm Amerikan Uçak Müzesi

bit.ly/3cInDal Sanal Müze

https://stellarium-web.org/ Gökbilim, Yıldızlar ve Gökyüzü Haritası 

1 Mayıs 2025 Perşembe

ATATÜRK VE ÖĞRETMEN

Mustafa Kemal'in Öğretmenlere Hitabı (KÜTAHYA LİSESİ - 24 MART 1923)

 Atatürk\'ün Öğretmenlere Hitabı

(KÜTAHYA LİSESİ - 24 MART 1923)

 "Muallime hanımlar ve muallim efendiler, bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada görmekten ve hepinizi selamlamaktan çok memnunum.

Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.
Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.
Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.

Biz iki ordudan birincisine, vatan çiğnemeye gelen düşman karşısında kan akıtan birinci orduya -bütün dünya bilir, bütün dünya şahit oldu ki- pek mükemmelen sahibiz. Vatanın dört sene önce düştüğü büyük felaketten sonra, yoktan var olan bu ordu, vatanı yok etmeye gelen bu düşmanı kutsal vatan toprağında boğup mahvetti. Yalnız bu orduya sahip olmakla, işimiz bitmiş, gayemiz bu ordunun zaferiyle son bulmuş değildir.

Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun elde ettiği kazanımlar sönük kalır. Milletimizi geçek mutluluğa, kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce büyük, kusursuz, nurlu bir irfan ordusuna sahip olmak zorunluluğunda bulunduğumuzu inkar edemeyiz.

Eski idarelerin en büyük kötülüklerinden biri de irfan ordusuna layık olduğu önemi vermemeleridir. Eğer önem verilseydi, geleceği emanet ettiğimiz sizlere, gelecek kadar güvenilir bir mevki verilmesi gerekirdi. Henüz üç dört senelik hayata sahip olan milli idaremizde irfan ordusu ile layık olduğu kadar ilgilenilememiştir. Fakat buradaki mecburiyeti milletin münevverleri olan sizler elbette ki daha iyi takdir edersiniz. Bütün kuvvetimizi yalnız cephede toplamaya mecbur olduğumuz bu kısa süre içinde tabiatıyla irfan ordusuyla gereğince meşgul olamadık. Lakin Cenab-ı Hakk\'a şükürler olsun ki düşman karşısındaki aziz ordumuz için harcadığımız bütün emekler mutlu sonucunu verdi.
Artık bundan sonra aynı kuvvet, aynı faaliyet, aynı istekle irfan ordusu için çalışacak ve birincide olduğu gibi bu ikinci ordudan dahi emeklerimizin, faaliyetlerimizin mutlu ve başarılı sonuçlarını aynı parlaklıkta elde edeceğiz.

Arkadaşlar, asker ordusu ile irfan ordusu arasındaki birliktelik ve alakayı belirtmek için şunu da ifade edeyim, kıymetli bir eserden ordunun ruhu kumanda heyetidir deniliyor. Hakikaten böyledir. Bir ordunun kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür. Siz öğretmenler, sizler de irfan ordusunun kumanda heyetisiniz. Sizin ordunuzun kıymeti de sizlerin kıymetinizle ölçülecektir. İstiklal mücadelesinde üç dört senedir düşmanı topraklarımızda mahvetmek için yaptığımız savaşla ordunun ruhu olan kumanda heyeti değerlerinin yüksekliğini nasıl ispat etmişse, bundan sonra yapacağımız yenilikler milletimize bir karanlık gibi çöken genel cehaleti mağlup etmek savaşında da irfan ordusunun ruhu olan siz öğretmenlerin aynı yeteneği ortaya koyacağınıza eminim.

Bu konuda size güveniyor ve saygı ile selamlıyorum.\"   Mustafa Kemal   24 Mart 1923

26 Nisan 2025 Cumartesi

EKMEĞİN KARNEYE BAĞLANMASI HALKÇI BİR UYGULAMAYDI

 Yaşadığımız tarih: 

     Karne meselesi yine gündemde o günleri yaşamayanlar karne meselesi halka karşı bir uygulamaymış gibi üfürüp üfürüp karneye atıf yapıp duruyorlar. Ama karneyi uygulayan partinin şimdiki yöneticileri de  bir türlü asıl söylenmesi gerekenleri halka söylemiyorlar. Olay şudur;

   2. Dünya savaşı sırasında ekmeğin karneye bağlanması bir yönetme becerisidir. Halka sahip çıkma duruşudur. Şöyleki;  o yıllarda İsdmet paşa partinin başındadır. Ama chp içerisinde mütegallibe iyice ağırlıktadır. Mütegallibe ile yol  inşaatında çalışan amele her ikisi de kişi sayısına göre fırından aynı oranda ekmek almak zorunda kalınca, durumdan memnun olmayan mütegallibenin söylemi galebe çaldı. O günün koşullarında eğer ekmek karneye bağlanmasaydı. Mütegallibe her koşulda ekmeği israf derecesinde edinirken, halk ve özellikle kentlerdeki topraksız emeği ile geçinen  aileler ekmeğe ulaşmakta çok zorlanacaklar ve  hatta açlıktan ölümler bile olabilme olasılığı öngörülüyordu. İşte bu karne meselesi aslında halkçı bir uygulamaydı. Ama uygulama mütegallibenin kötülemesi nedeniyle halka halkçı bakış açısıyla anlatılamadı.  Maalesef halkçı bir uygulama halka karşı bir uygulamaymış gibi iz bıraktı. Algı o şekilde oluştu. Halende daha konu doğru dürüst anlatamamaktadır.

 Sabah sabah yine birileri karne deyince tarihe karşı görev deyip yazmak zorunluluğu ortaya çıktı. Hörmetler. Hyetgin

     Bir ANIM

İlkokula başladığım yıldı. Tüm aile Nenem Dedem, Satılmış amcam, Süleyman amcam ve biz herkes Köydeki eski evdeydik. Nenem çok kolay Araç'a gitmezdi. Ne hal ise  o hafta Araç'a gitmiş.İplikçi Ahmet efendi de dedemin asker arkadaşıydı. Dedem de cuma günleri genelde onun dükkanında otururdu. Rahmetli ninemde oradaymış. Bir konu olmuş, iş İsmet paşaya gelmiş. Paşa o zaman sağ ve Chpnin başkanı aslında iplikçilerde chplidirler. Ama orada olanlar arasında i konu bu karne meselesine gelmiş. Oradakiler Paşa'yı ağır eleştirmişler. Nenem de etkilenmiş. Akşam bizim köydeki yıkılan Bozoklu Numan'nın yaptırdığı bilinen evde büyük ocak başılı odaya toplanır orada yemek yenir sonra herkes odasına çekilirdi. İşte öyle bir yemek sırasında Nenem, dedeme hitaben, " Molla Şükrü bize hep altı ok, beş barnak deyip duruyorsun.Baksana Senin sağır ekmeği karneynen dağıtmış" dedi. Dedem elinden kaşığı sofraya attı. "Haaah dedi.   Konuşmaya haah diyerek başlardı "Gadun, Sen kaç kere karneynen ekmek aldın" dedi. Nenem ben karneynen ekmek almadım. Şükür ekdük ambara koyduk. Devletede vedük gendümüzde yedük" dedi. Dedem de gız ekmek karneyle verilmeseydi. Araç bazarının yarısı dilenmeye çıkardı. Sen ne bakıyan elin lafına deyince ninem de "öğğ hakkat öyle bee. Niye böyle anatmazlarıki utanma diye bişey de galmamış gayrı "dedi. Bu diyalog Bende iz bırakmış. olmalı ki chp nin ekmeği karneye bağlanmasını hep halk ekmeksiz kalmadı ama şeklinde savunmuşumdur. Sabah sabah karne denildi yine. hyetgin

18 Nisan 2025 Cuma

OKUNAN BİR KİTABIN ETKİSİNİ ARTIRMAK

 Herkes okuduğu her kitabı ailesiyle veya çevresindeki birileriyle  " kitap kahramanlarını, olay örüntüsünü, yazarın bakış açısını KİTAPTA ADI GEÇEN KAHRAMANLARI VE onların kişilik özelliklerini birlikte konuşarak değerlendirmelidir" ki okunanlar insanda daha etkili ve kalıcı değişim/dönüşüm sağlasın. Bu önerimi bir yere not ediniz. hyetgin

13 Ocak 2025 Pazartesi

ATATÜRK TAKVİMİ GÜN GÜN ATATÜRK'ÜN YAŞADIKLARI

GÜN GÜN ATATÜRK'ÜN YAŞADIKLARI

Herhangi bir tarihin üzerine tıkla. O tarihte Atatürk neler yaşamış göreceksin.

23 Aralık 2024 Pazartesi

BAZAN KUSUR BİZDE DE OLABİLİR

 KUSUR BİZDE DE OLABİLİR

Adamın birisi karısının iyi işitmediğinden yakınıp duruyormuş. Bir doktora danışmış. Doktor adama

- Eve git. eşine önce 40 m.den " akşama ne yemek pişirdin ?" diye sor. Cevap alamazsan 30m.den          " akşama ne yemek pişirdin ?" diye sor. Yine cevap alamazsan, 10m. den " akşama ne yemek pişirdin ?" diye sor. Cevap aldığın yere kadar soruyu tekrarla demiş. Adam koşarak eve gelmiş. Bakmış eşi mutfakta, mutfağa 40m. uzaklıktan eşine:

- " Karıcığım akşama ne yemek pişiriyorsun?" demiş. cevap yok. 30m.den

-  " Karıcığım akşama ne yemek pişiriyorsun?" demiş. cevap yok. 20 m.den

- " Karıcığım akşama ne yemek pişiriyorsun?" demiş. cevap yok. 10m. den

- " Karıcığım akşama ne yemek pişiriyorsun?" demiş. cevap yok. derken karısının yanına kadar varmış ve aynı tonda; 

-" Karıcığım akşama ne yemek pişiriyorsun?" deyince ... Karısı,

- "Hayatım beş keredir aynı soruyu soruyorsun beş keredirde akşama tavuk ve pilav pişirdim diyorum. Demiş. Bazan kusur kendimizde de olabilir. Bu seçeneği hiç dışlamayalım. hyetgin

13 Kasım 2024 Çarşamba

DÜNYANIN EN BÜYÜĞÜNÜ SELAMLAYACAĞIZ


 DÜNYANIN EN BÜYÜĞÜNÜ SELAMLADIK

7 Kasım 2024 Perşembe

ALEVİ CANLANDIRALIM IŞIĞI PARLATALIM

 ALEVİ CANLANDIRALIM IŞIĞI PARLATALIM

Kayyumları duyunca daha önce yazdığım bir yazımı güncelleme gereği duydum. Karartmaya çalışanlar hep olacaktır. Biz parlatanlar tarafında olmalıyız. Ateşi parlak tutanlara selam olsun.

        Adamın biri hiç aksatmadan sürekli olarak bir grubunun toplantılarına katılıyordu. Kimseye haber vermeden toplantılara katılmaz oldu. Üç beş hafta sonra gruptan bir arkadaşı bir akşam çat kapı onu ziyarete gitti.  Arkadaşını tek başına ve yanmakta olan ateşli bir ocağın karşısında oturur buldu. Ev sahibi arkadaşını kabul etti. Huzurlu ve sessiz bir atmosfer vardı. Her ikisi de ocakta yanmakta olan odunu seyre daldılar. Alevleri, dumanı, isi, pası seyrediyorlardı. Birkaç dakika sessizlikten sonra gelen konuk, ocakta yanmakta olan odunların en güzel, en parlak ışığı saçanı seçti ve maşa ile onu ocağın kenarına aldı. Sonra yerine oturdu. Ev sahibi sessizce olanı biteni izliyordu. Az bir süre sonra o yanmakta olan güzel ve parlak alevli odun yavaş yavaş alevini yitirdi ve söndü. Ateşi kalmadı.  Önceden ısı ve ışık saçan nesne kara bir eysiye dönmüştü. Konuk geldiğinden beri aralarında çok az konuşma geçmişti. Gelen arkadaş gitmeye hazırlanmadan önce o sönmüş, eysileşmiş odun parçasını maşa yardımı ile yeniden yanmakta olan ateşin ortasına koydu. Odun yeniden alevlendi. Ateşi hemen yeniden canlandı. Etrafındaki diğer ateşlerin yardımı ile hızla tutuşarak tekrar yanmaya başladı.

Konuk gitmek için ayağa kalktı, ocak başındaki arkadaşına önce akıl olmak üzere sağlıkla kal, derken… Ev sahibi “Ziyaretinden ve bana ocakla anlattığın güzel dersten çok etkilendim, sağ ol. Yakında döneceğim.” dedi.

         Örgütler tür ve cinsleri ne olursa olsun hayatımızda önemlidir. İnsan var olduğu günden bu yana da önemli olmuştur. Aileler de birer örgütlenmedir. Çok basit gibi gelir ama aileye her yeni katılan üye, diğerlerinden ısı ve ateş alır. Hem kendi enerjisi artar hem grubun gücünü artırır.  Örgütün üyeleri de ateşin parçalarıdır. Ateşi azaltmak değil çoğaltmak gerekir ancak kendi ışığımızı da o şekilde çoğaltabiliriz. Aileden başlayarak tüm örgütlerde öncelikle kendi aramızdaki bağı, birliği ve güveni artırmalıyız. Gelen eleştirileri yargılamadan anlamaya çalışmalıyız ama bu husus Türkiye toplumunda çok zordur. Çünkü sıradan insanlar hep yaşadıklarını yaşatırlar. Evde şiddetin, okulda şiddetin, çocuğa şiddetin, kadına şiddetin, hayvana şiddetin, halka şiddetin önemli nedeni budur. Herkesten de bunun farkında olmasını bekleyemezsiniz. Çünkü şiddet ve mobbing bir hastalığın da yansımasıdır. Gelene tafra, bana itaat etmeyene yafta etki alanımızı da saygınlığımızı da güvenimizi de sıfıra müncer eder. Bitirir ağam, bitirir. Etki alanımızı güçlendirmenin yolu önce birlik noktalarımızı öne çıkarmaktan geçer. Anlamaya çalışmaktan geçer. Üyelerin örgüte zarar vermeyecek hassasiyetlerine hürmet etmekten geçer ki o zaman etki alanımız gerçekten genişler ve süreklilik kazanır. Sonra katılımlar çoğalır. Sonra giderek yığınsallaşma başlar. TÖS dönemlerine herkes iyi bakmalı. Bir ilçeye bir öğretmen geldiğinde ilk karşılayan TÖS üyeleri olurdu. Sadece ad-soyadı sorulur ihtiyaçlarının giderilmesine odaklanılırdı. Önderlik de böyle yönlendirirdi.

1968’lerdeki, 1975’lerdeki kitlesel eylemlerdeki nicelik ile bugünü karşılaştırdığımızda bugün çok gerilere düştüğümüz açıktır. 1969 büyük öğretmen boykotuna katılım sayısına bir daha ulaşılamamıştır. Görülen odur ki hayal bile edilemez duruma gelinmiştir. Fakir Baykurt, Ali Bozkurt’un yönetim anlayışları olumlu örneklerimizdir. Tüm örgütlerin özellikle de öğretmen örgütlerinin bu iki başkan dönemini iyi incelemeleri gerekir. Timur, savaşacağı ülkeyi önce yalnızlaştırarak işe başlardı. Ülkesi ve halkı için savaşırdı. O nedenle büyük komutan sayılır. Emperyalistler ve egemenler ise bu taktiği halka ve halk örgütlerine onları güçsüzleştirmek amacı için kullanırlar ve o nedenle alçaktırlar. 

Ateşi, ateş içinde saklayalım. Aykırı gelen düşünceler, eleştiriler ve yanlış anlaşılmalar bazen bizi üzebilir. Bunları dostça soru ve cevaplarla iletişirsek aşabiliriz. Konuşabilmek çok önemli bir insan özelliğidir. Bunu başaran aileler güçlüdür. Örgütler de öyle. Öğrenelim, fikirlerimizi paylaşalım. Önce anlamaya çalışalım. Yargılamayı herkes yapıyor. Anlaşıldığını hissetmeyen hiç kimse yanındakinin yarasına merhem olamaz.  Anlaşıldığını düşünmeyen hiç kimse kendisini anlamaya çalışmayanın iyi gününe de kötü gününe de sevinç ve üzüntülerine de ortak olmaz. Bilelim ki on binlerleyken tek başımıza yalnız değiliz. 12 Eylül’de bütün yurtsever, demokrat ve devrimci örgütler ağır yenilgi aldılar. Bu yenilgiden öğretmen örgütleri de payını aldı. Yenilen örgütlerin önderlikleri özellikle 12 Eylül’ü iyi değerlendiremediler. Yenildik deyip işin içinden çıktılar. Örgütler kendi içlerinde dayanışma mekanizmaları kuramamışlardı. Hayatın her alanında yargılama vardı. Örgütler de bunu dışında değildi.  Binlerce insan ve aileleri sahipsiz kaldı. Deyim yerindeyse perişan durumdaydılar. Herkes küçük dükkânının çıkarı ve önderliklerin ağız dolusu konuşabilmeleri için seferberdi. Diktatörlük koşulları biraz yumuşamaya başlayınca bir şekilde içeriden çıkan yenilmiş örgüt elemanlarında ne de örgütlerin önderlerinde heyecan kalmamıştı.

Bu heyecanın tohumları güven duygusu ve dayanışma ruhudur.

Sorunlar çığ gibi büyürken her köy, kent, fabrikalar, yakası beyaz, yakası mavi alandaki halk kitleleri toparlanmaya, kitlelerle buluşmaya çalıştıkça büyüyen halk hareketleri yenilmiş, bezmiş hatta korkmuş “yönetenler” basamağında kendilerini bulan elamanlarca yönetilemez oldu. Her boya boyanmış da sıra fıstıkiye gelmiş gibi dünyadan, hayattan, toplumdan, halktan, bilimden, ahlaktan kopuk şekilde Mustafa Kemal’i değersizleştirme “teorilerini” yarıştırma cahilliği başladı. Gericiler ve aydınlanma karşıtları yani yıllarca bu işin teorisini yapanlara gıdım gıdım zehir zerk edenlere  “Keşke Yunan kazansaydı” diyenlere büyük fırsatlar sunuldu. Halk gerici ideolojinin kucağına itilmiş oldu. Gerici ideoloji fakirliği kutsadıkça kutsadı. Bir lokma bir hırka anlayışını tüm araçları kullanarak beyinlere kazıdı. Toplumun cahilleştirilmesi amacının kilometre taşları döşendi. Bu arada halktan itirazlarda geliyordu ama o yönlü dinamik hareketlerde “provakasyon olur” yaftası ile gün gün bizatihi bu yönetemeyen ağalarca pasifize edildi. Yurt dışı kaçkınlarına söz bile söylemiyorum. Gele gele geldik değirmene. Şimdi değirmen buğday değil duman öğütüyor, duman! Ülkenin sahibi bir ağa, siyasi partilerin her birinin başında kimi kallavi kimi züğürt hepsi birden ağa… Bari aileler temiz kalmalı derken… Demez olaydık. Kalamadı. Cesur birkaç gazeteci sayesinde duyduğumuz Narin… Duyulmayan binlerce “Aylin...” Narin’in okuluna giden, öğretmenleri ile dayanışma içinde olduklarını oralarda açıklayan hiç öğretmen örgütü duydunuz mu? Ben duymadım. Gidildi de ben duymadıysam biraz kabahat bendede var derim. Derim de bana duyuramamışlarsa 51 tevkifatında tutuklanan bir  “komünistin” karım bile bilmiyordu. Beni nasıl buldular, demesi gibi değerlendiririm. Küçük mütevazi  “sen”,” ben”, “bizim oğlan”, ”bizim kız” örgütleri… Bari…  Bari onlar temiz kalmalı. Bizim ailede her biraz büyümüş erkek kişiye ağa diye hitap edilir. Hiçbir amcama amca diyemedim. Hep adlarıyla ve sonuna ağa sözcüğünü ekleyerek hitap etmek bir gelenekti. Şimdi iki üç bin kişilik mütevazi örgütlerin üyesiyim. O sebeple yönetmeye çalışanlarıma sesleniyorum. Ey Ağalarım, bari bu örgütleri temiz tutalım! Yenilmişliklerimizin öcünü sizlere inanmaya çalışanlardan almayalım.

 Birlikte omuz omuza durursak, birbirimizi anlamaya çalışırsak birbirimize güç katarız. Hiçbir halka tek başına zincir değildir. Amacımız zincir oluşturmaksa halkaları birleştirmek tek çaredir.

Yazdıklarım kişiselleştirilmesin ama sesim de hayatın ibriğinden damlayanlardır. Değilse dünya dönüyor.  hyetgin 04.11.2024

                                                      

6 Kasım 2024 Çarşamba

ÇUVALDAKİ FARELER TEORİSİ

 

 "Çuvaldaki Fare Teorisi”

      Hikâyenin Mısır’da geçtiği anlatılır. Bir tarım mühendisi  trene biner yanına da elinde çuval köylü olduğu her halinden belli bir adam oturur.   Tarım mühendisi; köylünün elindeki çuvalı ayakları arasına aldığını ve arada bir de çuvalı ağzı ile  tabanından tutarak  sallayıp ters çevirdiğini sonra tekrar ayakları arasına koyduğunu  ilgi ile izlemiş. Köylü bu hareketini her dokuz on dakikada bir tekrar edip duruyormuş.  Bu durum yolculukları boyunca devam ederken artık iyice meraklanan mühendis, köylüye:

    - Ne var çuvalda, neden ikide bir sallayıp ters çevirip sonra ayaklarının arasına alıyorsun? Köylü,

    - Bey ben fareleri ve sıçanları yakalar sonrada bunları bir araştırma ofisine satıyorum; Onlar da fareleri laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar.

    - Tamam da neden sallayıp ters çevirip tekrar ayaklarının altına alıyorsun?

    - Bey eğer çuvalı dokuz on dakikada bir sallamaz ve  ters çevirmezsem fareler rahatlarlar ve ortama uyum sağlarlar sonrasında da çuvalı kemirip  çuval esaretinden kaçarak kurtulurlar. Kaçıp kurtulmayı düşünmelerini engellemek için fareleri sürekli  korkutup gerginliklerini artırmak gerekir. O zaman  bu sallanmanın ve ters çevirmenin nedeni olarak birbirlerini suçlarlar ve sürekli çatışırlar, içgüdüsel olarak da çuvalda olduklarını unuturlar. Ben de onları kaçırmadan araştırma ofisine  rahatlıkla götürebilir ve paramı alırım. 

    Mühendis bey, köylünün bu keşfi ve düşünce şekline bir hayli şaşırdı ve uzun süre kalakaldı. Sonra dehşetle emperyalist ülkelerin de  geri bıraktıkları ülkelerin halklarına benzer bir uygulamayı yaptıklarını düşündü... Bu uygulamaya da " çuvaldaki fareler" teorisi denildi. 

     Şimdi Türkiye açısından düşünüyorum da Kurtuluş Savaşımızdan sonra uzun süre  hızlı kalkınmamızın ve portakal, limon paraları ile  uçak, lokomotif, dokuma, şeker, çelik, çimento, silah, kağıt ve ayakkabı fabrikaları kurabilmemizin nedeni "Tam Bağımsız Türkiye" olabilmemizmiş meğer. Yani ülkemizi sallamalarına ve  halkımızı strese sokmalarına izin verilmeyince neler başarılıyormuş bunu iyice anladım. Bir anladığım da şu:  Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra bize ve bizim gibi ülkelere uygulanan  bu çuvaldaki fareler teorisi ile hazırlanan siyasi tuzakları hem  anlayarak hem de halkımıza anlatarak  yol yürümemiz gerekiyor. Ne zaman ülkemiz azıcık kendisini toparlasa, halkımız huzur hissetmeye başlasa hemen içeriden ve dışarıdan hassasiyetlerimiz de kaşınarak  sallama, korkutma, karışıklık kargaşa faaliyetleri yoğunluk kazanıyor. İşbirlikçi rengarenk ihanet de bunların zeminini hazırlıyor. İşte laik-anti laik, alevi-sünni, türk- kürt-arap kavgaları kızıştırılıyor. Vekalet alanlar terör dahil her yolu mubah görerek sağlıklı düşünmemizin ve birlik sağlayabilmemizin,  halkımızın refah düzeyinin yükselmesinin ve üretmesinin önüne geçiyorlar. Zincirlerimizi kırmayı düşünebilmemizi unutturuyorlar. Halkımızı çuvaldan çıkmayı düşünemez duruma getiriyorlar. Kayyumlar devreye giriyor, terör azıyor !.. Sonra …"makber ve her yer karanlık". Celladımıza olan aşkımızı tazeleyip duruyoruz. Eeey halkım bu olanlar sana da çok tanıdık ve yaşanmış gelmiyor mu? 

    Emperyalistlerin ve onların maşalarının çirkin ve ahlaksız amaçlarına ulaşmak için salladıkları, aşımıza geçirdikleri çuvallardan kurtulmamız gerekiyor. Yurtta ve dünyada barışı sağlamamız gerekiyor. Bunun yolu çoklu düşünebilmek, kardeşliğimize karşı yapılan her eyleme tepki vermek, aymak, uyanmak, uyarmak ve uyandırmaktan hiç vazgeçmeden gece gündüz çalışmak diyorum... 06.11.2024 hyetgin


3 Kasım 2024 Pazar

1 Kasım 2024 Cuma

Hıfzı Yetgin 29 Ekim 2024 mp4 YAŞASIN CUMHURİYET

9 Eylül 2024 Pazartesi

KİTAP OKU


Kitap okumalısın...



31 Ağustos 2024 Cumartesi

BAROMETREYİ KULLANARAK BİR BİNANIN YÜKSEKLİĞİNİ NASIL ÖLÇERSİNİZ?

BAROMETREYİ KULLANARAK BİR BİNANIN YÜKSEKLİĞİNİ NASIL ÖLÇERSİNİZ?                                             

                                                    Niels Bohr,  Fizikte Nobel ödülü aldı

               Bir öğretmen dergisinde bu başlıkla bir yazı yayınlanır:

     Yüksek lisans öğrencilerine ders veren bir fizik hocası ile bir öğrencisi arasında sınav sorusuna verilen cevap konusunda anlaşmazlık yaşanır. Fizik hocası sınavda öğrencilerine “ Kentin en yüksek binasının yüksekliğini barometre kullanarak nasıl ölçersiniz?”  sorusunu sorar. Öğrencilerin birisi hariç tümü “ çatıda ve yerdeki hava basıncını ölçerek aradaki farktan binanın yüksekliğini ölçebileceklerini yazarlar.”  Ama içlerinden bir öğrenci de; “Barometreye bir ip bağlar, binanın çatısındaki en yüksek noktasından aşağı sarkıtır ve barometrenin yere değdiği noktada ipe işaret koyar. Sonra ipi toplar ve uzunluğunu ölçerim. Sonuçta binanın yüksekliğini ölçmüş olurum “ şeklinde yazarak cevap verir. Fizik hocasına cevap mantıklı gelmekle birlikte kendisinden daha deneyimli durumda olan başka bir öğretmenin hakemliğine başvurur.

        Deneyimli öğretmen aykırı cevabı veren öğrenciyi karşısına alır ve öğrenciye,

      -Bak sana yine aynı soruyu soracağım. Ama bu kez fizik eğitimi aldığını hissettirecek cevap yaz diye söyler. Ve soruyu “ bir barometrenin yardımı ile bir binanın yüksekliğini nasıl bulursunuz?” diyerek tekrarlar. Öğrenci de bu soruya cevaben “Barometreye bir ip bağlar, binanın çatısından aşağı sarkıtır ve barometrenin yere değdiği noktada ipi ölçerim” yanıtını önce yazmıştım. O yanıtım doğru ama bu kez başka yanıt yazmam gerekecek dedikten sonra düşünmeye başlar. Deneyimli öğretmen,

     -“ oğlum yazsana yazacak şeyin yok mu ? der. Öğrenci,

    - “Hocam yazacak yanıtlarım çok ama hangisini yazacağıma karar veremedim” der. Öğretmen,

    - “Birisini yaz öyleyse    der.

        Öğrenci:“ Masanın yüksekliğini ölçerim. Masanın üzerinden barometreyi yere bırakırken kronometreye de basarım. Yere kaç saniyede düştüğünü belirlerim. Sonra da binanın en yüksek noktasına çıkar oradan barometreyi yere bırakır aynı anda kronometreye basarım. Sonra … saniyede 90 cm. İndiğine göre … saniyede kaç metre iner orantısını kurar ve = binanın yüksekliğini hesaplarım. Diye yazar. Yanıt yine doğrudur. Deneyimli öğretmen,

      -Yazacak çok yanıtın olduğunu söylemiştin. Başka hangi yanıtların var? Deyince öğrenci,

      - “Güneşli bir günde gölgem tam boyum uzunluğuna ulaştığında binanın yanına gider. Barometreyi yere dik koyar gölgesini ölçerim. Sonrada binanın gölgesini ölçerim “.Çünkü Miletli (Söke) Tales de piramitlerin yüksekliğini bu yöntemle hesaplamıştı “ yazar. Ayrıca, “Yangın Merdivenlerinden tepeye çıkarken her basamağın kaç barometre yüksekliğinde olduğunu işaretleyerek belirler çıkan sayıyı yazarım. En sonunda elde ettiğim sayı ile barometre yüksekliğini çarpar ve binanın yüksekliğini bir de bu şekilde hesaplarım. Der. Öğretmen yanıtlardan ikna olmuştur. Son bir kez,

     - Başkaca bir yöntem de kalmadı herhalde? Deyince. Öğrenci,

     - Var efendim, hiçbir şey yapamazsam kapıcıya giderim. Binanın yüksekliğini ölç gel sana bu barometreyi vereceğim” derim bir de böyle ölçerim der. Öğretmen,

     -Basınç farkı ile ölçeceğini de bildiğin, hocanız da o şekilde öğrettiği halde neden farklı cevaplara yöneldin? Deyince öğrenci,

     - “Çünkü ezberden ve dar kafalılıktan bıktım.” Yanıtını verir.

      Bu öğrencinin Nobel fizik ödülü sahibi Niels David Bohr olduğu söylenmektedir. Bohr’un şu sözü de unutulmaz sözler arasındadır. “Yaşamda soruların pek çoğunun birden çok cevabı vardır.

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Premium Wordpress Themes